“Genel Müdür seni çağırıyor” dediler, koştum baktım Hüseyin
Ağabey de odasında...”
Sebahattin Ağabey'in oğlu Fatih'ten dinlemiştim: “TGRT’de video
kurgu yapan bir elemandım o yıllar. Kat montajdan yeni yeni
Abroll’e geçmiştim, öğreneceğim çok şey vardı daha. Televizyonculuk
yorucu iş, gidip günlerce çekim yapıyor, uğraşıp bağlıyorsunuz ve
25 dakika kurtarabiliyorsunuz anca. Dipsiz kuyu, attığınız gidiyor
boşluğa. Haydi bir daha çık yola, yeniden kamera, kameraman ayarla…
Lokantalar, oteller, ulaştırma… Para su gibi gidiyor bu arada.
Genel Müdürümüz Veysel Gani (Allah gani gani rahmet eylesin) canlı
yayının cazibesini keşfetmişti o ara. ''Çağır bir konuk, al
stüdyoya. İki saat yağ gibi aksın, hiç uğraşma...'' derdi...
Gelgelelim çoğumuz alaylıydık, canlı yayını kıvırabilecek kıvamda
değildik daha. Ama rahmetli Hüseyin Aydemir mektepli olmanın
ötesinde zeki ve becerikliydi, rejinin şifrelerini kolay
çözmüştü.
İyi de sabah yayın akşam yayın onun da boyunu aşmaya başladı
zamanla. Üstelik dikkat gerek, iş hata affetmez.
Bir gün “Genel Müdür seni çağırıyor” dediler, koştum baktım Hüseyin
Ağabey de odasında. “Fatih’i verdim gitti” dedi, “çırak olsun
sana!”
Dışarı çıktık, bir şey anlamış değilim hâlâ. Hüseyin abi:
“Sen rejide başlayacaksın” dedi “bundan sonra!”
-Nasıl, ne zaman?
-Hemen bugün itibarıyla…