Latif Erdoğan Yeni Akit Gazetesi

İlim ve bilgi üzerine

İlim, bilen ile bilinen arasında aklın kurduğu irtibattan hasıl olan haldir. Bu halin söze dökülüşü, kelimelerle, formüllerle ifade edilişi ise bilgidir. Eğer akıl bu irtibatı, deney ve gözlem gibi bilimsel...

20 Ocak 2018 | 206 okunma

İlim, bilen ile bilinen arasında aklın kurduğu irtibattan hasıl olan haldir. Bu halin söze dökülüşü, kelimelerle, formüllerle ifade edilişi ise bilgidir. Eğer akıl bu irtibatı, deney ve gözlem gibi bilimsel metotlarla kuruyorsa, elde edilen halin ifadeye dökülüşüne bilimsel bilgi adı verilir. Bilimsel bilgi, bilinenin değişken olmadığı, hakkında genelleme yapılması mümkün bilgidir. Bu bilgi, gerçeğe uygunsa doğru bilgi, gerçeğe uygun değilse eksik ya da yanlış bilgi adını alır. 

 İlmi, konularına göre maddi-manevi olarak ikiye ayırmak tasnif açısından mümkündür. Daha sonra da bu tasnif konular bağlamında gerçekleştirilir. Uzmanlaşma konular üzerinde olur. Zamanla bu konulardaki alt başlıklar da geliştirilerek birer üst başlık haline dönüşürler.

Eğer ilim maddi alanlarla ilgileniyor ve somut bulgular içeriyorsa bunlara “bilim” diyebiliriz. Eğer maddi alanla ilgilenmesine rağmen soyut bulgular içeriyorsa ya da tamamen manevi konulara yönelik çalışıyorsa, bunlara manevi ilimler demek daha uygundur. Günümüzde kullanılan fen bilimleri, sosyal bilimler gibi bölümlemeler bilim bağlamında kullanılması doğru olsa da ilim tanımlamasına tam tekabül etmez.  

 İlim alanlarının birbiriyle bağlantısı kaçınılamaz bir sonuçtur. Özellikle maddi ilimler, daha önceki bilgi ve bulguların birbirine eklemlenmesi ile var olurlar ve varlıklarını da çok kere öyle sürdürürler. Manevi ilimlerde böyle bir ön koşul yoktur. Ayrıca manevi alanda, binlerce yıl önce bulunmuş, söylenilmiş bir bilgi, hâlâ geçerliliğini koruyabildiği gibi, aşkınlığını da koruyor olabilir. Maddi ilimlerde ise böyle bir hal imkansızdır. Hele günümüzde bilgi aşınması, bilgi eskimesi, geçmişe oranla çok daha hızlı süreçte gerçekleşmektedir.

Aklın zaman ve mekan algılaması beş duyu vasıtasıyla olur. Beş duyunun bu konuda içinde hapsolduğu sınır aklın da sınırıdır. Dolayısıyla aklın, bilen ile bilinen arasında kurduğu irtibat, bu sınırlar ölçeğinde kurulan bir irtibattır. Söz konusu durum, ilmin kendi alanında sınırlı kalışının da en önemli gerekçesidir. 

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Üç zulmet - Üç nur - O fotoğraf 27 Nisan 2024 | 510 Okunma İran meselesi 20 Nisan 2024 | 496 Okunma Kıssadan hisse: Ağır emanet 13 Nisan 2024 | 407 Okunma Neşter... 06 Nisan 2024 | 589 Okunma Haydi canlar sandık başına 30 Mart 2024 | 183 Okunma