"Biz hapiste hasta yatan PKK'lıya da gittik, DHKP-C'liye de
gittik. Hiç ayrım yapmadık" diyen Kılıçdaroğlu ve CHP'si hep bir
ağızdan hasta yatağındaki Kadir Mısıroğlu'nu ziyaret eden Diyânet
İşleri Başkanı Ali Erbaş'a yüklenerek aslında kendilerinin kıymet
hükümlerinin nerede olduğunu açık ediyorlar.
Gündelik olanı değil de geçmişi ve geleceği bütünsel bir kavrayışla
ele alan yakın tarih uzmanı Kadir Mısıroğlu, bir konuşmasında
kendisini şöyle tarif ediyor: "Sanki 16. asırda yaşamış bir
Müslüman Türküm. Asırların altından kök salmışım, Cumhuriyet ile
filiz vermişim."
Başında fesi, zihninde Osmanlı mirası, dilinde birkaç asrın öfkesi
olan Mısıroğlu, aslında tam da bu tarifteki filiz veren
çınardır.
Sevmeyenleri, Mısıroğlu hakkında pek çok şey söyleyebilir ama
inandığı hakikati ihtiyaca göre eğip büken, "gelene ağam, gidene
paşam" diyen biri olduğunu söyleyemez. Mısıroğlu'na dair en çok
rahatsızlık veren de bu hususiyetidir zaten.
Şu sözlerdeki öfkenin azametine bakın mesela: "Arkasına on binlerce
adamını takmış bir hoca, dinin temel esaslarını çiğnerse bu
müsamaha görmez... Bir müddet sonra herkes ona hakaret edecek,
tel'in edecek. Sen hoca değil, papaz bile olamazsın diyecek. Bunu
bugün ben diyorsam, benim talihsizliğim bazı olacak şeyleri, tarih
şuuruna istinaden evvelden görmektir. O ki Allah davasına ihanet
ediyor, Allah yıkacak. Hz. Peygamber'i yalanlarına alet ediyor.
Onun başına elimden gelse gökten taş yağdırırım."
Kadir Mısıroğlu, FETÖ elebaşı için bu cümleleri kurduğunda sene
1995'ti. Dikkatinizi çekerim: 1995! Yüzbinlerce kişiden oluşan
Diyânet ve İlahiyat camiasından, şu çığlığın onda birini 15 Temmuz
darbesinden önce duydunuz mu? Duymadınız. FETÖ hakkındaki ilk
tel'in edici Diyânet raporu bile darbeden bir yıl sonra
yayınlanabildi. Mısıroğlu'na dair tek eksiklik onun daha çok
dinlenmemesi, daha çok ziyaret edilmemesi ve duasının alınmaması
olabilir.
Ta 1966'da yayınladığı, "Türk'ün Siyah Kitabı: Yunan Mezalimi"
kitabının yazarı Mısıroğlu'na utanmadan Türk düşmanı demeye
kalkıyorlar. Buna yıllar önce yazılmış Alparslan Türkeş'in,
"Muhterem Kardeşim Kadir Mısıroğlu Beyefendi" diye başlayan mektubu
en güzel cevap aslında. Şöyle devam ediyor: "Telif etmiş olduğunuz
'Lozan, Zafer mi, Hezimet mi..?' adlı kitabınızı alarak çok memnun
oldum. Göndermek lütfunda bulunduğunuz için çok teşekkürler
ederim."
Lozan'ı tartışmaya açmaya yüreği yetmeyenler, Ege'deki haklarımızı
Yunanla aynı frekanstan konuşarak yok sayanlar neyse de tek derdi
Akdeniz'de yine sözümüzün geçtiği günleri görmek olanların tavrı
hakikaten insafsızlık...
Mısıroğlu'nu anlamaya çalışanlar, görüşlerine katılmasalar dahi
saldırmaya yeltenmezler. Zira karşılarındaki, argümanlarla örülmüş
bir tarih okuması sunmaktadır. Saldıranların acziyeti ise altı
asırlık koca çınarı gömmeye güçlerinin yetmemesinden ötürüdür,
acziyettir.