22 Temmuz günü, yani iki hafta önce, Afganistan Cumhurbaşkanı
Birinci Yardımcısı Raşid Dostum'u, Ankara'dan Kabil'e taşıyan
uçağın iniş yapmasından kısa süre sonra havaalanı civarında patlama
meydana gelmişti. Saldırıda, Dostum'u koruyan güvenlik görevlileri
dahil 16 kişi hayatını kaybetti, 60 kişi yaralandı. Dostum,
kendisine yönelik suikasttan sağ kurtuldu.
Döndükten üç gün sonra Dostum'un yaptığı ilk iş, şubat ayında
Afganistan Eğitim Bakanlığı ile yapılan anlaşma dahilinde Maarif
Vakfı'na devredilen FETÖ okulları içinde olan ama direnen bir okula
güvenlik görevlilerini göndermek oldu. Önce gece yarısı okulun
etrafı çevrildi. Direnenler dışarı çıkartıldı. Polisle çatışmaya
girenlere TOMA'larla müdahale edildi. FETÖ'nün Afganistan'daki son
kalesi, Dostum aracılığıyla Türkiye'ye teslim edildi.
Dostum'un ne yıllarca Türkiye'de kalması bir tesadüftü, ne
dönüşündeki 'karşılama'nın bir suikast olması, ne de ilk icraatın
FETÖ'ye karşı olması... Hatta bana sorarsanız Afganistan'daki ABD
Büyükelçisi'nin, önceki görev yeri Ankara olan John Bass olması ve
son bir yılda Afganistan'dan illegal yollarla gelen göçmen
yığınlarıyla karşı karşıya kalmamız da bir tesadüf değildi.
İki gün önce de, Venezüella Devlet Başkanı Maduro'ya, başkent
Caracas'ta, Ulusal Muhafızlar'ın kuruluş yıldönümü töreninde
konuşma yaptığı esnada, bomba yüklü drone'larla saldırı düzenlendi.
Yedi asker yaralandı, Maduro zarar görmedi. Kısaca 'Ulusal
muhafızların işe yaramaz, hedeftesin' denildi. Saldırıyı daha önce
adı pek de duyulmayan 'Tişört giyen askerler' diye bir grup
üstlendi. Bizim gibi maşaya değil, maşayı tutana bakmaya alışmış
bir millet için çok da anlamlı bir bilgi olmasa gerek.
Nitekim Venezüella İletişim Bakanı Jorgi Rodriguez, Maduro'nun
mayısta yapılan seçimleri kazandığına işaret ederek, "Seçimi
kaybettikten sonra bir kez daha başarısız oldular" şeklinde
açıklama yaptı. Maduro ise daha netti; açıktan ABD'yi suçladı.
Latin Amerika'da arka bahçesi yapamadığını darbe, iflas ve iç
savaşa mahkûm eden Washington'ın ilk akla gelen merkez olması da
elbette tesadüf değildi.
Türkiye'ye yakınlığı ile bilinen Dostum ve son dönemde Türkiye ile
en çok işbirliği yapan liderlerin başında gelen Maduro'ya yönelik
iki hafta içinde iki suikast girişiminin gerçekleşmesi tesadüf
değildir. Olanlar, 'ekonomik bir savaşla karşı karşıyayız' diyen
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kast ettiği siyasî iklimin bir
uzantısıdır. İran'a yaptırımların da genişlemesiyle, ABD'nin
elinden kayıp giden dünyayı, siyasî ve/ veya ekonomik olarak
kıskaca almak istediği bir vasatta haysiyet mücadelesi veriyoruz.
Dik duracağız.