Siyasetin merkezi, merkez olmaktan çıkıyor.
Amerikan seçimlerinde Trump'ın galip gelişi, eski İngiliz Başbakanı
Cameron'ın gidişatı okuyamayarak ülkeyi Brexit'e taşıması, Theresa
May'in Başbakanlığı, Fransa ve Almanya seçimlerinde aşırı sağın
elde ettiği 'üstün başarılar' hep bunun göstergesi.
Angela Merkel'in liderliğindeki Hıristiyan Demokratlar ile
Hıristiyan Toplumsal Birlik Partileri (CDU/CSU) önceki seçimlerde
%41.5 almışken, pazar günü gerçekleşen seçimlerde büyük bir darbe
alarak %32.9'a geriledi. %8.6'lık oy kaybı, yaklaşık 1.4 milyon
seçmenin yer değiştirdiğini gösteriyor.
Martin Schulz'un liderliğindeki Sosyal Demokrat Parti ise, %5'lik
oy kaybıyla %20'ye geriledi. Öte yandan "Nazi artıkları"nın bir
araya gelerek oluşturduğu, aşırı sağcı Almanya için Alternatif
Partisi ise tam %13.1 oy alarak, parlamentoda 87 sandalye
kazandı.
En koyu Türk düşmanı ve PKK yardakçısı Cem Özdemir'in liste başı
adayı olduğu Yeşiller ise %9.5 alarak, Merkel'in muhtemel koalisyon
ortaklarından oldu.
Schulz'un koalisyonda yer almayacaklarını kesin bir dille ifade
etmesinin ardından, Merkel'in Yeşiller ve Liberaller ile ittifak
kurarak, AfD'ye politika belirleme imkânı vermeden yönetmesi
bekleniyor. Ancak II. Dünya Savaşı'ndan sonra, ilk kez Alman
Meclisi Bundestag'da Neo-Nazi söylemlere şahit olacağımızı söylemek
gerekir. Cem Özdemir'in arzu ettiği şekilde bir Dışişleri Bakanlığı
makamını kapması söz konusu olursa, Almanya ile zaten sallantıda
olan ilişkilerin geri döndürülmesi zor bir uçuruma denk geleceğini
öngörebiliriz.
Almanya'da 3.5 milyon Türk ve 5.5 milyon Müslüman yaşıyor . Son beş
yılda camilere saldırılar başta olmak üzere Türkofobik ve
İslâmofobik olaylarda artış var.
Maalesef daha da artacaklarını öngörebiliriz. Ancak aşırı sağdaki
yükselişi iyi okumak gerekir.
Zira bu, ne Doğu Almanya hafızasıyla ne de Rusya'nın fonlamasıyla
anlaşılabilecek bir vakıa.
Merkez sağdan hatta soldan aşırı sağa oy kayması, siyasetin
merkezinin radikalleştiği anlamına geliyor. Merkel ve Schulz bu
gerçeğe, daha da Türk ve İslâm karşıtı olmakla yanıt vermişti.
Ancak bir kez daha görüldü ki, "taklitler, aslını yaşatıyor."
Irkçılık ana akım söyleme taşındıkça, seçmen davranışı da has ırkçı
olana doğru seyrediyor. Yapay kaygılar, gündemin en orta yerini
kaplıyor ve oya dönüşüyor.
Avrupa'nın gidişatı da, 'yeni normal'i de ırkçılık; ya da hep
öyleydi ama bugün sosyo-ekonomik endişelerle daha da gün yüzüne
çıkıyor...