Söyleyin bana nasıl bir dünya burası?
1980’li yıllarda şiir ve müzik öylesine hayatımın merkezi haline gelmişti ki, neredeyse 24 saat şiir ve müzikle yatıp kalkıyordum. Doğrusu müthiş bir dönemdi, dünya sanki başka türlü...
1980’li yıllarda şiir ve müzik öylesine hayatımın merkezi haline gelmişti ki, neredeyse 24 saat şiir ve müzikle yatıp kalkıyordum. Doğrusu müthiş bir dönemdi, dünya sanki başka türlü dönüyordu. Sanat ve edebiyatın dışındaki dünyanın sıradan ve sahte bir dünya olduğunu adeta bir amentü gibi bellemiştim. Hoş, bugün de çok farklı düşünmüyorum ya. . . 60 yıllık bir hayatın sonunda biriken tecrübelerin yardımıyla söylemek gerekirse, hayatlarında bir şekilde şiirle, müzikle, sanatla, estetikle buluşma şansı olmamış insanların bu dünyada boşuna yaşadıkları gibi bir kanaate sahibim. Belki de yanılıyorumdur, belki de kimileri siyasetin, ideolojik takıntıların, servet biriktirmenin ya da dijital hayallerin yarattığı kaotik dünyanın daha renkli ve yaşanabilir olduğuna inanıyordur. *** Bunu söylerken reel dünyadan kopuk, fantastik ve tamamen kurmaca bir hayattan söz etmiyorum elbette. Ama şu da bir gerçek ki, kültürel ve sanatsal anlamda ayağını yere sağlam basmayan, yani dünya çapında şairleri, müzisyenleri, mimarları, ressamları, heykeltraşları, kültür ve bilim insanları olmayan ülkelerin gelecek hayallerinin olması da mümkün değildir.