Neden İslam siyaset teorisi üretemedik
Sistem meselesine İslam’ın ‘değişim’ gerçeğini dikkate alan bir din olduğu tespitinden hareketle bakmaya çalışırsak, sanırım daha doğru bir adım atmış oluruz. Dinin siyasi ve idari...
Sistem meselesine İslam’ın ‘değişim’ gerçeğini dikkate alan bir din olduğu tespitinden hareketle bakmaya çalışırsak, sanırım daha doğru bir adım atmış oluruz. Dinin siyasi ve idari meseleleri insana bırakması da bu temel gerçeğin bir tezahürüdür aslında. İslam’ın ilk dönem uygulamalarından sonraki aşamalarda, Müslümanların bu gerçeği anlamak istememeleri ve sorumluluktan kaçmaları yüzünden Müslümanlara yaraşır bir siyaset teorisi üretmeyi başaramamışlardır. İslam tarihine baktığımızda; Şia’nın yönetim işini Allah’a havale ettiğini, Ehl- Sünnet’in ise Dört Halife Dönemini esas alarak Hilafeti odak aldığını görürüz. Ancak sonrasında özellikle Emevi ve Abbasi yönetimleri döneminde güç ile elde edilen yönetimler tarafından din ideolojik bir araç olarak kullanılmıştır. Açıkçası, “İslam’da din adamı sınıfı olmadığı” gerçeğine dayanılarak Müslüman toplumlarda ‘teokratik’ yönetim modeli olmadığı kanaati yaygın olmakla birlikte, halifenin yeryüzünde Allah’ın iradesinin temsilcisi olduğu fikri, çok net bir şekilde teokrasi benzeri bir yönetim zihniyetine işaret etmektedir. Teokrasinin din istismarına dayanan bir rejim olduğu dikkate alındığında, Dört Halife Dönemi hariç, bütün saltanat dönemlerinde sultanların güç ile elde ettikleri iktidarlarını korumak ve devam ettirmek için dini araç olarak kullandıkları görülecektir. Müslüman dünyada yüzyıllar içinde yaşanan tarihi tecrübeler böyledir ama, İslam’da esas olan adaletin sağlanmasıdır. Ve dinin temel esaslarına göre, kim hangi makam ve mevkide olursa olsun yegane üstünlük ölçüsü, ilim ve takvadır. Hz.