Bir gün biz de kuvvetler ayrılığını keşf
20. yüzyılda Batı dünyasındaki liberal demokrasinin gelişmesine paralel olarak gerek Batılı siyaset bilimciler, gerekse Müslüman dünyadaki düşünürler ‘İslam-demokrasi’ bağlamında ciddi...
20. yüzyılda Batı dünyasındaki liberal demokrasinin gelişmesine paralel olarak gerek Batılı siyaset bilimciler, gerekse Müslüman dünyadaki düşünürler ‘İslam-demokrasi’ bağlamında ciddi tartışmalar yapmışlardır. Ancak bu tartışmalar İslam’ı beşeri bir sisteme indirgemeci temelde, yani dini demokrasiyle eşitleyen bir düzlemde yapıldığı için çok da olumlu sonuçlar üretmemiştir. Oysa İslam ilahi bir dindir, herhangi bir ideolojiye ya da sisteme indirgenmesi mümkün değildir. Din insanların yaşanabilir bir dünya kurmaları konusunda temel evrensel ilkeleri belirlemiş ve bu ilkeler çerçevesinde sistemin oluşumunu beşeri iradeye bırakmıştır. Maalesef İslam-demokrasi tartışmaları gerek Batı’da, gerekse İslam dünyasında hep ideolojik bir zeminde gerçekleşmiştir. Mesela Huntington Müslümanların kendilerine has bir demokrasi kurabileceklerini söylerken, Amerikalı siyaset bilimci Fukuyama İslam’ın liberal demokrasinin karşısına çıkabilecek evrensel bir öneri olma gücüne sahip olmadığını, çünkü teokratik bir devlet önerdiğini iddia etmektedir. Bir kere İslam’ın demokrasiyle ya da herhangi bir sistemle yarışmak gibi bir iddiası yoktur, ayrıca böyle bir yarışa ihtiyacı da yoktur. Zira din insanlara temel ilkeler anlamında genel bir perspektif sunar. Dolayısıyla tarihin değişim tekerliği içinde, her çağın ekonomik, sosyal ve kültürel şartlarına göre yönetim modellerini insanlar belirler.