Şaşırabilmek

Epeyce önce “Hayret etmek hakkımız” başlıklı bir yazı yazmış ve orada kısacık da olsa hayret meselesinde kimi şeyler söylemiş idim. Bugün, sanki o girişin bir devamı olsun istiyorum...

Epeyce önce “Hayret etmek hakkımız” başlıklı bir yazı yazmış ve orada kısacık da olsa hayret meselesinde kimi şeyler söylemiş idim. Bugün, sanki o girişin bir devamı olsun istiyorum yazdıklarım.

Eskiler, yani arifân ve sadıkân “hayret makamı” derlermiş. Yaratanın yarattığı her canlıya, her nesneye, her duruma hayran olabilmek, hayranlıkla bakabilmek, zerredeki kâinatı, kâinattaki zerreyi görebilmek makamı…

Hayret makamı, vuslat makamından önceki makamlardandır. Dünyaya hayranlık dolu gözlerle bakmak insan için “önemli bir derece”dir yani. “Bazısı hayrette kalur, bazısı vuslatlanur” demiş ya şair, öyle işte.

Hadi şunu biraz derinleştirmeye çabalayalım. Birbirine yakın anlamlarda tariflenen hayret ile şaşkınlık arasında ciddi nitelik farkları var. Bir kere şaşkınlıkta bir kafa karışıklığı, bir dağılma, bir boş bulunma gerekiyor. Bir hazırlıksız yakalanma durumu var şaşkınlıkta. “Korktun mu?” sorusuna “korkmadın, şaşırdım sadece” cevabını verirseniz bu hazırlıksız yakalanmayı kast etmiş olursunuz. Hayret etmekte ise bir oturmuşluk hali var. Çünkü denebilir ki, şaşkınlık ile hayret etmeyi birbirinden ayıran en önemli mesele “iradi olup olmamak” meselesi. İrademiz dışında şaşırır, irademiz olmadan hayret edemeyiz.

Yunus Emre pirimizin “Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran olur” diyerek aklımıza mıh gibi kazıdığı “hayret etmek” artık dünyamızdan yavaş yavaş çekiliyor. Kimsenin yaratılana bakıp yaratanı tefekkür etmeye vakti yok, en çok bundan. Kaldı ki adına bilim dediğimiz ideoloji biçimi bize hayret edecek, hayret edebilecek pek bir şey bırakmamaya kararlı görünüyor. “Leoparlar bunca hızla koşuyorlar çünkü kas ve ciğer sistemleri…” diye başlayan cümlelerle her şeyi “algınabilir” hale getirmeye çabalıyor bilim denen ideoloji. Oysa koşan bir leopar gördüğümüzde bence söylenmesi gereken şudur: “Hay maşallah, ne güzel koşuyor mübarek hayvan.” Ve hayır, bu leoparların kas ve ciğer yapılarıyla ilgilenmemizi değil, tam tersine ilgilenmemizi gerektiren bir cümledir. Hayret ettiğimiz canlının/nesnenin/durumun hakikatine erişme meselesidir çünkü.

Şaşırmanın edeple, arla, ahlakla yakın bir ilgisi olan bir manası daha vardır malum. Ona da temas edelim burada. İnsan edebe, ahlaka, ara, namusa uygun olmayan bir durum gördüğünde “şaşırabildiği” için norm geliştiren bir canlıdır aynı zamanda. Denebilir ki şaşırma duygusu kalmamış insanın ahlaki herhangi bir normu da kalmamış demektir.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sosyal çürüme yazıları 4: Ahlâkî pozculuk cumhuriyeti 23 Nisan 2024 | 434 Okunma Sosyal çürüme yazıları 3: Şişirilmiş dudaklar cumhuriyeti 20 Nisan 2024 | 908 Okunma Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti 16 Nisan 2024 | 954 Okunma Yavaş orman 14 Nisan 2024 | 291 Okunma Sosyal çürüme yazıları 1: Üçüncü sayfa cumhuriyeti 13 Nisan 2024 | 759 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar