Boğaziçi özgürleşirken

Boğaziçi Üniversitesi, uzun yıllar boyunca akademik özgürlüklerin alt düzeyde seyrettiği bir okul oldu. Çünkü kurulduğu günden beri seçkin bir grubun elindeydi. Darbeler, iktidar değişimleri, ekonomik...

Boğaziçi Üniversitesi, uzun yıllar boyunca akademik özgürlüklerin alt düzeyde seyrettiği bir okul oldu. Çünkü kurulduğu günden beri seçkin bir grubun elindeydi. Darbeler, iktidar değişimleri, ekonomik dönüşümler… Hiçbiri bu seçkinlerin iktidarını sarsamadı. Ülkede kıyamet kopsa onlar okulun kritik kademelerini işgal etmeye devam ettiler.

Bunun doğal sonucu, ahbap çavuş ilişkilerinin ve adam kayırmacılığın (kronizm ve nepotizm) egemenliği idi. Kendilerinden olmayanlara bırakın herhangi bir yönetim kademesini, alelade bir kadro bile vermeyen Boğaziçi seçkinleri uzun yıllar boyunca okulun kaynaklarını diledikleri gibi kullandılar.

Boğaziçi’nde akademik hayat da buna göre şekillendi. Yabancı dil bilmenin bir ayrıcalık olduğu dönemlerde okulun akademik zayıflığı pek dikkat çekmedi. Çünkü seçkinler takımının tamamı saygın kolejlerden mezun, iyi yabancı dil bilen kimselerdi ve okulda da İngilizce eğitim veriliyordu. Türkiye akademisinin yabanı dil konusundaki yetersizliği, Boğaziçi’ni birkaç adım öne çıkarıyordu. Ağırlıklı olarak çeviri üzerine kurulmuş bir tür yarı-akademik faaliyet, Boğaziçi’nin -özellikle sosyal bilimlerde- karizmasını korumasını sağladı.

Ancak yabancı dilin “büyük bir sorun” olmaktan çıkmaya başladığı 2010’lu yıllar ile beraber Boğaziçi’nin akademik sorunları da daha fazla görünür hale geldi. Üniversite, özgün bilimsel üretim alanındaki rekabette geri kalmaya başladı. Eskiden Boğaziçi’nin arkasından sayılan pek çok okul Boğaziçi’ni geçti. Okulu, her iktidar döneminde ve her koşul altında elinde tutmaya kararlı olan klik ise bu gerçeği görmek istemedi. Kapalı devre hayatlarında, sadece kendi istedikleri kişilerle ve sadece kendi tercih ettikleri alanlarda çalışarak “bilimcilik” oynamayı tercih etti.

Bugün, rektör Prof. Dr. Naci İnci’nin kırmaya çalıştığı şey, biraz da işte bu akademik esaret ve bilimsel kalitesizlik hali. Bilim üretimin maddi gerekliliklerinden bile önemli olan koşulu akademik özgürlük. Boğaziçi’nde özgürlüğün önünde kimler duruyor? Kırk yıldır aynı subjektif kriterlerle okulu bir “aile kulübüne” çevirmek isteyenler mi yoksa okulu liyakat esasına göre çağdaşlaştırmak isteyenler mi? Maddi alt yapı çalışmaları, bilimsel istatistikler, akademik rekabete ve işbirliğine dair rakamlar, öğrencilerin okula dair görüşü… Hepsi ikinci grubun, yani Naci Hoca ve ekibinin okulu özgürleştirdiğini gösteriyor.

Ancak, bahçeyi kendine mesken tutan “dikelekler” aynı fikirde değiller. Çünkü bir önceki dönemin “gardiyanları” onlardı. Kampüse özgürlüğün gelişi, gardiyanları rahatsız etti. Belllerindeki demir halkalara taktıkları kocaman anahtarlar artık bir işe yaramıyor. Çünkü okulun kapılarına asılan devasa vesayet kilitleri çoktan kırıldı. O kapılardan içeri aklın ve bilimin ışığı sızıyor. Seçkinler hapishanesi, gerçek bir üniversiteye dönüşüyor.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sinan Ateş cinayetinde tuhaf gelişmeler 08 Mayıs 2024 | 1.062 Okunma AK Parti’ye verilen akıllar ve sıvışanlar 06 Mayıs 2024 | 2.775 Okunma Kadınları da toplatacak mısın vali bey? 03 Mayıs 2024 | 3.218 Okunma Abdullah Gül’ün çakarlıları 01 Mayıs 2024 | 3.985 Okunma Atatürk tüccarlığı 26 Nisan 2024 | 3.355 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar