Tabldot

Sözcü Gazetesi Yazarı Deniz Zeyrek'in bugünkü (24.12.2022)''Tabldot'' başlıklı yazısı.

Sizi yine Kars’a götüreceğim. Tam 40 yıl öncesine.

Ortaokula başlıyorduk. Farklı kentlerden, farklı etnik kökenlerden, farklı mezheplerden yüzlerce öğrenci bayrak töreni için toplanmıştık.

Okul müdürü, uymamız gereken kuralları tek tek sayıyordu: Uyanma saati, etüt saati, kahvaltı saati, tekrar etüt saati, ders saati, yemek saati, ders saati, yeniden etüt saatleri, uyuma saati, banyo günü, çamaşır günü, temizlik günü…

Yataklar öyle bir toplanmalıymış ki üzerine bozuk para atınca sıçramalıymış.

Günün her anı, yapılacak her şey, adeta harfi harfine belliydi.

Gözüm korkmaya başlamıştı.

Zaten 12 Eylül askeri darbesi ülkenin üzerinden silindir gibi geçmiş, okulun çevresine yüksek duvarlar çekilmiş, duvarların üzerine de içinde kırık camlar olan beton dökülmüştü.

Daha ilk günden sıkılmış ve korkmuştum. Ancak kaçmak istesek, cezaevi duvarları kadar yüksek ve elini atsan kan içinde kalacak o duvarları aşıp o okuldan kaçamazdık.

★★★

Altı yıllık maceramız o sabah orada okunan İstiklal Marşı'yla başladı.

İlk gün olduğu için dersten önce yapmamız gerekenler vardı.

Önce yatakhaneye gittik. Renkli plastik sabunluğumuzu, plastik askılarımızı, havlularımızı, elbiselerimizi metal dolaplarımıza yerleştirdik.


Öğretmenlerimizin ve büyük sınıfların eşliğinde döşeklerimizi dışarı taşıdık. İçindeki yünü/pamuğu çıkarıp havalandırdık, söğüt dallarıyla çırptık. Sonra tekrar şiltelerin içine doldurup, düzelterek diktik.

Çarşaflarımızı, havalandığı için kabaran yataklarımıza serip, nevresimlerimizi battaniyelerimize geçirdik. Neredeyse tamamımız nevresim denen şeyi ilk kez gördüğümüzden battaniyeleri içine geçirmekte hayli zorlanmıştık.  (Ne yalan söyleyeyim yataklar, çarşaflar, nevresimler çok havalıydı ama üzerinde bozuk para sıçratacak tarzda yatak yapmamız biraz zaman almıştı).

Öğlen yemek molası verilir verilmez, yemekhaneye koştuk. Herkesin masası belliydi. Ben 16 kişilik diye hatırlıyorum ama bir arkadaşım “12 kişilikti” diye ısrar ediyor.

Her masanın ortasında tamamı metalden karavanalar ile birer çaydanlık ve sürahi vardı. Hepimizin önünde ise metal bir bardakla birlikte ilginç bir tepsi vardı. Aslında pek tepsi de sayılmazdı. Metaldi ve hayli ağırdı. Ön tarafında ikisi büyük biri küçük üç göz vardı. İçine çatal ve bıçak konulmuş üstteki gözü ise ince ve uzundu. Çoğumuz şaşkın şaşkın bunun ne olduğunu, neye yaradığını düşünürken, büyük sınıflar her göze ayrı bir yemek koyunca durumu anladık. Masalara ekmek dağıtan abiye “Bu nedir” diye sorduk. “Tabldot” yanıtını verdi.

O ilk gün, ilk yemekte bir göze pilav, diğerine etli patatesli bir yemek ve üçüncü gözede de kayısı hoşafı koydular.

Sürahide su vardı. Metal bardaklar su içmek içindi.

Ortadaki ekmek sepetinden gelen ekşi maya kokusu hala hafızalarımda.

Bir an önce yemek istiyorduk ama nedense kimse başlayamıyordu.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
'Zaten vardı göze batmaya başladı' 19 Nisan 2024 | 3.519 Okunma Millet “Hagosa gel” dedi! 06 Nisan 2024 | 738 Okunma Oy yoksa temiz su da yok! 05 Nisan 2024 | 769 Okunma Erdoğan ne yapacak? 03 Nisan 2024 | 3.665 Okunma Emeklinin ahını almayacaktınız! 01 Nisan 2024 | 4.429 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar