Seçim günü aktivizmi ve demokrasinin kalitesi
Seçimlere sadece bir gün kaldı. Renkli bir kampanya sürecinin sonuna geldik. Katılımı yüksek (yüzde 85 üstü) bir sandık performansı bekliyoruz. Anketler Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilk turda rahatlıkla ipi...
Seçimlere sadece bir gün kaldı. Renkli bir kampanya sürecinin sonuna geldik. Katılımı yüksek (yüzde 85 üstü) bir sandık performansı bekliyoruz. Anketler Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilk turda rahatlıkla ipi göğüsleyeceğini gösteriyor.
Elbette son sözü seçmen pazar günkü tercihi ile söyleyecek. Bütün polemiklere rağmen demokratik olgunlukla sürdürülen bir seçim yarışı olduğunu düşünüyorum. Ancak can sıkıcı bir istisna ile... CHP ve Batı basını kampanya başında yaptıkları gibi yeniden "seçim güvenliği" tartışmasına döndüler.
Benzer şekilde Batı basını ise hem "Erdoğan'ın ilk defa yenilebileceğini" söyleyen yorumlarla dolu. Muhalefeti Erdoğan karşısında birleşmeye ve sandığa gitmeye teşvik ediyor. Hem de seçimle ilgili şüphe oluşturma çabası yürütüyor.
Sözgelimi Le Figaro dünkü sayısında "120 bin seçmeni etkileyen" sandık birleştirmeyi sorun edebiliyor. İnce'nin açıklamalarıyla birlikte okunduğunda, niyet "seçim günü aktivizmi oluşturmak."
2002'den bu yana 9 seçim ve 3 referandumu özgürce gerçekleştiren Türk demokrasisinin aktörlerinin sorumlu davranması gerekiyor. "Seçim günü aktivizmi" oylara sahip çıkma anlamında ne kadar demokratikse, YSK ve AA gibi kurumları hedef alması yönüyle o kadar antidemokratiktir. Hele hele, taraftarını şiddetten uzak tutmak bir cumhurbaşkanı adayının en dikkatli olması gereken husus.
2007 cumhurbaşkanlığı krizini, 17-25 Aralık saldırılarını, Temmuz 2015'te PKK'nın teröre başlamasını sandık ile aştı. 2007, 2010 ve 2017 referandumları ile sistemi değiştirdi. 25 Haziran itibariyle de ülkemiz yeni bir sistemle yoluna devam edecek. Bu yol hem devlet kurumlarının güçlendiği hem demokrasimizin pekiştiği bir yere gidecek.
Batı demokrasileri sadece mülteci konusuyla bile "popülizm, yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığı" krizlerine girmiş durumdalar. Suriye- Irak iç savaşlarının sonuçları, PKK ve FETÖ terörüyle mücadele ederken Türkiye'nin yaşadıkları demokrasinin kaybı değil, direncidir.
Sorunlarını çözmek için mücadele veremeyen bir demokrasi konsolide edilemez. Bugün Türkiye'de siyasetin ve sandığın bu kadar değerli olması bunun bir göstergesi. Gelen küresel belirsizlik dönemi de böyle atlatılabilir.
Özel’in yeni siyaset tarzı nereye kadar?
26 Nisan 2024 | 1.336 Okunma
Zamanın Hitler’i hesap vermekten kaçamayacak
24 Nisan 2024 | 1.284 Okunma
Irak ile yeni başlangıçlar
23 Nisan 2024 | 1.339 Okunma
Seçim sonrası Türkiye’nin Ortadoğu gündemi
20 Nisan 2024 | 134 Okunma
Siyaset yapma rekabeti
19 Nisan 2024 | 1.143 Okunma
TÜM YAZILARI