“Mevtanın elindeki afişler sağa
sola savrulmuş, üzeri de bir gazeteyle örtülmüştü...”
70'li yılların sonuydu. Her yıl
olduğu gibi o yıl da senelik iznimizi geçirmek üzere memleketimiz
Bursa’ya tatile gelmiştik. Ben henüz ilkokul çağında bir çocuktum
ve arabayla gezmesini çok sevdiğim için babam beni, Kapalı Çarşı'ya
bir iş için giderken yanına almıştı. Babam direksiyondaydı. Ben ise
arka koltuğun üzerinde dizlerimin üzerinde giderken hiç
unutamayacağım bir manzara ile karşılaştım. Eskiden sıra sıra
dükkânların olduğu Tophane altında, şimdiki Zafer Plaza'nın önünde
bir hareketlilik vardı.
Üç beş kişi yerde yatan bir şeyin
etrafına çepeçevre toplanmıştı. Bazıları da olay yerine gitmemiş
ama dükkândan başını çıkarıp gelişmeleri
seyrediyorlardı.
Temmuz ayı olduğu için arabanın
camları açıktı. Ben de camdan kafamı dışarı çıkarmıştım.
Gelişmeleri olan biteni anlamaya çalışıyordum. Babamın sesini
duydum;
"Vah vah elleri kırılsın yazık
olmuş gence" diye...