Jeffrey Goldberg’in The Atlantic’te kaleme aldığı ‘The Obama
Doctrine’ başlıklı uzun yazı, belki de şimdiye kadar Obama
döneminin dış politikası hakkında yazılan en mahrem ve en fazla
tartışılan yazı oldu. İçerisinde Obama ile çalışmış birçok bakan,
danışman ve personel ile birlikte bizzat Obama ile yapılan uzun
mülakatlardan alıntıları barındıran yazı, Obama’nın kendi dışındaki
dünyaya nasıl baktığını yansıtması açısından oldukça önemli. ‘Kendi
dışındaki dünya’ diyorum çünkü Obama çoğu zaman dış politika
analizlerini kendi kişisel dünyasında şekillendirmiş ve kendi
deneyimlerini başkanlığının verdiği yetkiyle ülkenin dış
politikasını şekillendirmekte kullanmış.
Yazıda net bir şekilde görülüyor ki Obama narsizm seviyesinde
kendine güvenen ve psikolojik rahatsızlık seviyesinde etrafını
suçlayan bir lider. Dış politika takımının sürekli değişmesi,
istifa etmesi ve ABD dış politikasının kaotik bir görüntü
sergilemesi kısmen bu sebepten olsa gerek. İlk siyahi başkan
olmasından kaynaklanan farklılığı bastırmak istermişçesine
saplantılı bir şekilde cumhurun tersine gitme çabası, başkanlığının
belki de en büyük karakteristiği oldu. Yine Goldberg’in yazısında
net bir şekilde görülüyor ki kısmi doğrularla genellemeler yapmayı
alışkanlık haline getiren bir ABD başkanı ile karşı karşıyayız. Bu
kısmi doğruları da genelde kendi dışındakileri suçlama amacıyla
kullandığını görüyoruz. Obama’nın retoriği aksiyonunun çok
ötesinde.
Yazı oldukça uzun olduğundan terörizmden Ortadoğu meselelerine,
ABD’nin dış politika halkalarından Asya-Pasifik’e kadar birçok
konuya değinilmiş. Yer darlığından dolayı ben de birkaç önemli
konuya değineyim.