Ekonomimiz içinden uzun süreyle çıkılması güç olacak derin ve
zorlu bir açmaza sürükleniyor ne yazık ki.
Rahip Bronson krizi bahane. Böyle kırılgan-yüksek borçlu-ithalata
bağımlı-gösteriş yatırımlarına kapılmış-beton ekonomisine
gömülmüş-dolarize olmuş-rekor cari açık veren-çift haneli enflasyon
ve işsizliği kronikleşmiş bir ekonomik yapı her halükarda, iç ve
dış konjonktürden kaynaklanan her dalgalanmada, her olumsuzluğa ve
etkiye açıktır, açık olur.
Lafı uzatmadan söyleyelim. Türkiye’nin önünde temel olarak iki
farklı yol gözüküyor.
Birisi, finans kapitalin-emperyalizmin tam anlamıyla kıskacına
girecek, diz çökecek ve teslim olacak bir yol. Diğeri ise, kendi
irademizle ulusal bir uzlaşmayı ortaya koyarak, toplumsal bir
fedakarlık programını birlikte dayanışma içinde hayata
geçirebilmek.
Finans kapitalin sözcüsü Financial Times gazetesinde T. Orlova
imzası ile geçen gün yayınlanan makale bir anlamda ilk seçeceğin ne
olduğunu gösteriyor. Özetle, şöyle diyor; Türkiye faizlerini rekor
düzeyde arttırmalı, ABD ve finans kapitale ters düşecek karar ve
politikalardan (S-400’ler gibi) vazgeçmeli, yeni Kemal Dervişlere
ekonomiyi teslim ederek, IMF’ye diz çökmeli. Aksi takdirde Türkiye,
uluslararası sermaye piyasalarından borç bulamaz, mevcut borçlarını
çeviremez, resesyona sürüklenir, döviz kuru krizine girer,
rezervlerini yitirir vb.
Yani kısacası faizleri yüzde 40’lara çekin, ekonomiyi IMF’nin
adamlarına bırakın, yoksa sonunuz kötü olur demeye getiriyorlar. Bu
noktaya nasıl sürüklendik, hangi politikaların ve kişilerin
hataları yüzünden bu kadar kırılgan hal...