31 Mart 2019 yerel seçimleri
Türkiye açısından önemli bir dönüm noktası
oldu.
Her seçimden birinci çıkan ve rakiplerinin seçimlerin şeffaflığı ve
güvenliği ile ilgili eleştirilerine kulak tıkayan AK Parti,
İstanbul ve Ankara’yı kaybedince
seçim güvenliği açısından yargı denetiminin ve itiraz
mekanizmasının gerekliliğini fark etti.
Şaibesiz seçimlerin ne derece önemli olduğunun bir defalığına bile
olsa anlaşılmasını demokrasimiz açısından çok kıymetli
buluyorum.
İTİRAZ AK PARTİ’NİN HAKKIDIR
1 Nisan 2019 Pazartesi gününden beri AK
Parti’nin İstanbul ve Ankara’da
seçim sonuçlarına yaptığı itirazları ve o itirazlar üzerinden
yaşanan tartışmaları izliyoruz.
Öncelikle şunun altını çizmek istiyorum:
Gelişmiş demokrasilerde seçimlerin bağımsız yargı denetiminde
yapılması demokrasinin olmazsa olmazıdır. Herhangi bir seçimde,
adayların belli olmasından, sandıktan çıkan oyların birleştirilip
ilan edilmesine kadar geçen sürede atılan her yanlış adım, yargı
denetimi sayesinde düzeltilebilir.
O nedenle CHP’nin de AK Parti’nin de diğer partilerin de herhangi
bir aşamada YSK ve ilçe/il seçim kurullarından oluşan yargı
denetimini talep etme hakkı vardır.
Yaklaşık 9 milyon insanın oy kullandığı
İstanbul’da rakibinin yaklaşık 25
bin oy gerisinde kalan Binali Yıldırım’ın
da bu hakkı kullanmasından daha doğal bir şey yoktur. Nitekim, AK
Parti de Yıldırım’ın girdiği yarışla ilgili her
türlü itiraz hakkını kullanmak istedi.
TUTARLILIK YOKSA SORU İŞARETLERİ DOĞUYOR
Buraya dek her şey normal ve “neden itiraz
ediyorlar” demek anormal.
Ancak önceki yıllardaki açıklama ve somut örnekleri anımsayınca
muhalefet cephesinin neden itiraz ettiğini anlamak mümkün.
Bakın, geçmişte muhalefetin itirazları konusunda kim ne demiş:
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu: Seçim sonuçlarında
şaibe olmayan ender ülkelerden biriyiz.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İbrahim Kalın:
Türkiye’de sandıklarda hile yapılmaz.
Başbakan (Eski)Yardımcısı Bekir Bozdağ: Kim
‘sandıkta hile yapılıyor’ diyorsa bilin ki kaybetmiştir.
Cumhur İttifakı Ankara Adayı Mehmet Özhaseki:
“Seçim günü geliyor sandıklar açılıyor, gerçekler yüzlerine
çarpıyor. O zaman ne diyorlar? (Oylar çalındı, sahip
çıkamadık). Yapma ya? Ağlak ağlak gezmeyin, adam gibi çalışın
biraz dürüst olun dürüst…”
Aynı şekilde 31 Mart 2019 günü yapılan yerel seçimlerden iki gün
önce muhalefetin seçim güvenliği endişesi sorulan AK Parti
Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz şu yanıtı vermiş:
“Dünyada seçim güvenliği işini en iyi yapan belki de
biziz.”
Bu değerlendirmeleri yapan siyasetçilerin AK
Parti İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı
seçiminde ikinci çıkınca seçim güvenliği konusunda söylediklerini
bir düşünün.
Sizce ne derece tutarlı?
Bir çok örnek verilebilir ama sadece Genel Başkan Yardımcısı
Yavuz’un “Bu seçim demokrasi tarihimizin
en büyük şaibelerinden biri” açıklamasını anımsamak
yeterli olur diye düşünüyorum.
ÇİFTE STANDART VARSA ADALET OLUR MU?
Gelelim işin yargı boyutuna.
Yargı denetimi ne kadar olmazsa olmaz ise bu denetimi yapan
yargının tarafsız ve bağımsızlığı da o derecede elzemdir.
AK Parti’nin İstanbul’da iki tür itirazı
vardı.
– Birinci itiraz, sandık başı tutanağı ile birleştirme sonucunda
YSK sistemine kaydedilen rakamların karşılaştırılmasıyla bulunan
“kaydırılan (başka partilere yazılan) oylar”dı. Bu
çerçevede yapılan düzeltmelerde Binali Yıldırım’ın
oyları yaklaşık 4 bin adet arttı. Kimse buna
itiraz etmedi.
– Kaydırılan oylar farkı kapatmaya yetmeyince ikinci itiraz yasaya
aykırı kullanılmış (geçersiz) oyların yeniden
sayılması için oldu. Yıldırım, geçersiz oy
sayısının rakibi ile arasındaki farkın çok çok üstünde olduğuna
dikkat çekerek, o oyların yeniden sayılması talebinin haklı
olduğunu vurguladı. Benzer bir talep de Ankara’da
geldi.
2014’deki yerel seçimlerde Mansur Yavaş’ın
“rakibimle aramda 32 bin fark var ve 124 bin oy geçersiz. O
oylar yeniden sayılsın” başvurusunu “sandık
başında itiraz etmeliydiniz” diye reddeden
YSK, AK Parti’nin talebini
Ankara’da 9 ilçede,
İstanbul’da 18 ilçede kabul
etti.
İtiraz eden CHP ya da HDP olduğunda “ret” kararı
verilmesi, AK Parti olunca itirazın kabul edilmesi bir çifte
standart değil mi?
Yargının çifte standart uyguladığı bir yerde
“adalet” kavramından söz edebilir miyiz?