Ekran başına oturmuş, Fox Haber’de sevgili Meslektaşım Fatih
Portakal’ın sunduğu akşam “ajansını” izliyordum.
Hükümetin enflasyonla mücadele için başlattığı “tanzim satış
mağazası” uygulamasına çok geniş yer ayırmıştı.
Gerçekten de üreticiden tüketiciye doğrudan satış sayesinde market
fiyatları ile tanzim satış mağazalarındaki fiyatlar arasında uçurum
vardı. Doğal olarak da o seyyar satış mekanlarında uzun sebze
kuyrukları oluşmuştu.
Haberi izleyince 2017’de Sözcü’de Barış Özcan imzası ile yayınlanan
“Türkiye’de süpermarketler nasıl ortaya çıktı” başlıklı haber
aklıma geldi. İstanbul sokaklarında dolaşan 20 kamyonun hikayesini
anlatmıştı.
Çok ilgimi çektiği için kesip saklamıştım. Haber, 1954’ten itibaren
yaşanan pahalılık ve yokluk sorunun çözümü için İsviçre’den
getirilen “market kamyonları” anlatıyordu. Kamyonlarda üreticiden
tüketiciye doğrudan satış yapılıyordu. Haberde kullanılan bu
fotoğrafa bakınca dalıp eskilere gitmemek mümkün mü?
İlk marketi, ilk mağazayı, ilk fabrikayı ne zaman gördüğümü
düşündüm.
Kars şehir merkezini ilk kez devlet parasız yatılı sınavı için
gittiğimizde görmüştüm.
Boş Elvan gazozu şişesine doldurduğumuz şekerli taze kaymağı,
yayladaki su gözesi Güllü Bulak’ta soğutarak yaptığımızı
saymazsanız, dondurmayla ilk tanışıklığım da o güne denk gelir.
O gün hayatıma dondurmadan sonra giren bir başka ilk, Sümerbank
mağazasıydı. Artık ortaokullu sayılırdık ve siyah önlüğün yerini
gömlek kravat ve ceket alacaktı. Baltık mimarisi ile yapılmış o taş
binanın kapısından girdiğimiz anda karşılaştığımız kumaş kokusu
hala aklımdadır.
Uzun uzun, askılara asılmış elbiseler ile gömleklerin ayakkabıların
dizildiği raflar arasında dolaştık. Bir öğretmen maaşı ile iki
çocuğu baştan aşağı giydirebileceğiniz başka bir mağaza var mıydı
ki acaba?