KENDİ geçmişinizle ilgili hatırladığınız en eski anı nedir, hiç
düşündünüz mü?
Bu soruyu kendime ne zaman sorsam, aklıma evimizin önünde, yörede
‘hayat’ denen, açık alana kurulmuş tahta bir barakada olduğumuz o
an gelir.
Zeminine serilmiş bir yün yatağın üzerinde oturtulmuş birkaç
çocuktuk.
Dışarıda yağmur yağıyordu ve tahta barakanın üzerindeki teneke
çatıda her damlanın sesi duyulabiliyordu.
Hayal meyal hatırladığım başka bir şey de içinde olduğumuz tahta
barakanın karşısında kurulmuş beyaz Kızılay çadırıydı.
Herkes ‘Yer sallandı’ diyordu. (Yazıyı yazarken araştırdım. Büyük
ihtimalle 25 Mart 1975 günü bizim ilçenin merkez üssü olduğu 5.1
büyüklüğündeki depremin sonrasıydı. Kayıtlarda 2 kişinin öldüğü, 26
kişinin yaralandığı yazıyor.)
Kimse eve girmiyordu. En fazla 3 metrekare genişliğinde olan o
tahta baraka, günlerce evimiz olmuştu. Biz çocuklar için değişik
bir oyuna dönmüştü ama kadınların tahta baraka ile Kızılay
çadırları arasındaki çilesi aklımdaki bu eski fotoğrafın en net
bölümüydü.
* * *
Eskilere gitmemin, tahta barakadaki o anı bir kez daha hatırlamamın
bu seferki nedeni, Posta gazetesinin dünkü sayısında yer alan “Bir
dolapta 5 kişi” Gardırop
başlıklı haberdi.
Şanlıurfa’da 5 kişilik ‘Hurma Ailesi’nin, gardıroptan bozma 2 metrekare genişliğinde bir baraka içinde yaşadığını anlatıyordu. Veysi ve Dilek Hurma çifti ile çocukları Türkan (5), Mustafa (7) ve Mehmet’in (12) yaşadığı bu baraka, altındaki dört tekerlek sayesinde hareketliymiş. Veysi Hurma, yaşamını çöplerden atık malzeme toplayarak kazanıyormuş. Ancak işi bırakmış. 1500 lirayı bulan kira, elektrik ve su borcunu ödeyemeyince de ev sahibi kendilerini kapının önüne koymuş. O da evdeki gardırobu almış, biraz genişletmiş, altına da tekerlekleri takıp yuvaya dönüştürmüş. Onu da Urfa’nın zengin mahallelerinden Haliliye’ye çekmiş.