Yıl 2014. Günlerden 10 Mayıs.
Danıştay’ın 146. Kuruluş Yıl
Dönümü kutlanıyor.
Protokol sırasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan
Tayyip Erdoğan ve diğer devlet erkanı yan yana oturmuş,
kürsüde “savunma makamı” adına Türkiye
Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu konuşuyor.
Ağustos ayında cumhurbaşkanını ilk kez halk
seçecek ve Feyzioğlu o seçimler ile seçilecek
cumhurbaşkanı konusundaki temennilerini dile getiriyor.
Ön sıralardan bir ses geliyor:
“Yanlış konuşuyorsun”
Hatip başını kaldırıp
sesin geldiği yere bakıyor.
Biraz düşünüp “neyi yanlış konuşuyorum sayın
Başbakan’ım?” diyerek soruyla karşılık veriyor.
O sesin Başbakan Erdoğan’dan geldiğini
anlıyoruz.
Başbakan öfkeli:
“Böyle bir edepsizlik olmaz ki…”
Feyzioğlu bir iki saniye duraksıyor ve kürsüden
‘’Ben edepsizlik yapmadım, kimseye de edepsizlik yapıyorsun
demeyi kendime yakıştırmam. Çok yapıcı bir konuşmaydı”
diyerek salondan alkışlı destek alıyor.
O alkışlar Erdoğan’ı daha da kızdırıyor.
Ayağa kalkıyor ve sesini yükselterek şöyle devam ediyor:
“Böyle bir yasal hakkın yok. Ama maalesef biz tüzükle böyle
bir şeye söz veriyoruz. Siyasi konuşma yapıyorsun, 25 dakika Sayın
Başkan konuştu. 1 saattir sen konuşuyorsun. Van ile ilgili
söylediklerin baştan aşağıya yalan…”
★★★
O günkü sistemde 2 numara olan Erdoğan, 1
numara olan Gül’e eliyle “hadi
gidiyoruz” anlamına gelen bir işaret yapıyor.
İkisi de çıkıyor. “1 Numara” döner diye bekleniyor
ama dönmüyor.
Belki de hem kendi siyasi kariyeri, hem demokrasimiz açısından
karşısına çıkan kritik yol ayrımında, yanlış olanı seçiyor.
O günden sonrası malum:
“Süratli adımlar” atıldı. “Savunma
Makamı” yargı kurumlarının törenlerindeki söz hakkını
kaybetti. Hatta “dinleyici” olarak bile
çağrılmadı.
Törenler Beştepe’ye taşındı. Önlerini kimseye iliklemedikleri için
cübbeleri düğmesiz olan “yargı”,
“yürütme”yi ayakta alkışlamaya başladı. Herkes
kanıksadı bu durumu. “Yargı yürütmenin kontrolü altına
girdi” cümlesi günlük hayatın olağan akışıymış gibi
söylenmeye başlandı.
★★★
Metin Feyzioğlu’nun bu yıl
Beştepe’de yapılacak Adli Yıl
açılış törenine katılacağını duyunca birçoğunuz gibi ben de
2014’teki o günü ve sonrasında yaşananları düşündüm.
Baroların, törenin Beştepe’de yapılmasına
gösterdikleri tepkiyi haklı buluyorum. “Güçler
Ayrılığı” ve “Yargı Bağımsızlığı”
ilkeleri o törenin Yargıtay’da yapılmasını
gerektiriyor.
Ancak, “Savunma Makamı”nın “İddia
Makamı” ve “Yargıç” ile eşit bir şekilde
adli sistemin parçası olarak Adli Yıl Açılış
Töreni’nde temsil edilmesi gerektiğine de inanıyorum.
Feyzioğlu’nun geçmişte bir ara dillendirildiği
gibi CHP Genel Başkanı olma ihtimali kalmadı. İlk
genel kurulda Başkanlık koltuğunu kaybetmesi işten bile değil. O
nedenle Adli Yıl açılışında ikisinden birini seçecek:
*Ya 2014’te yaşananları unutup 15 dakikalık sade
suya tirit bir konuşma ile kendisine yeni bir siyasi rotanın
kapısını aralayacak
*Ya da 15 dakikada tören için seçilen mekanın yanlışlığını
vurguladığı, (hatta “edepsizlik” suçlamasını
yeniden duymayı göze alarak) adalet sisteminde yaşanan sorunlara
dair ciddi eleştirileri sıraladığı sağlam bir konuşmayla katılımını
eleştirenleri mahcup edecek.
Hangisini seçeceğini bekleyip görmeliyiz.
80’lerde köylü kadınların, 12
Eylül cuntasının baskısını hiçe sayarak köylerindeki
siyasi tutukluların ailelerine yaptığı dayanışma ziyaretleri,
hafızamdaki unutulmaz fotoğraflardandır. İçeridekini
şeytanlaştıran, dışarıdaki yakınlarını yalnızlaştıran bir devlet
söylemine rağmen yapılan büyük bir devrimci eylemdi bu.
Selvi Kılıçdaroğlu ile Dilek
İmamoğlu’nun, tutuklu siyasetçi Selahattin
Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş’la buluşup
doğum gününü kutlamaları bana o günleri anımsattı. Attıkları adım,
siyasetçi eşlerinin dahi sergileyemediği netlikte bir eylemdi.
Tıpkı Tayyip Erdoğan hapse girdiğinde, aynı
söylemlere sahip devlet aygıtına karşı, Meral
Akşener’in çıkıp Emine Erdoğan’a destek
olması gibi.
Her zaman söylerim: