İstanbul’da CHP’nin Büyükşehir
Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu ile
buluştuk.
Rakibi Binali Yıldırım’ı
Ankara’dan yıllardır tanıyorum ama
İmamoğlu ile telefon sohbetimiz dışında bir
görüşmem olmamıştı.
Uzun uzun sohbet ettik. Aynı yaşlarda olmanın avantajı olsa gerek,
frekans sorunu yaşamadık.
En büyük eleştiri, “Küçük bir ilçenin belediye başkanı
İstanbul gibi bir megakenti nasıl yönetecek” idi.
Haliyle sohbete kitabın ortasından girdim.
Beylikdüzü’ne en uzak yerlerden,
Tuzla’dan, Kartal’dan söz ettim.
Gördüm ki hazırlıklı.
“Kaç mahalle var İstanbul’da” dedim.
“İçişleri Bakanlığı’nın resmi rakamına göre 961”
dedi.
“Peki her mahallenin sorununu biliyor musunuz?”
diye çıtayı yükselttim.
“İstanbul’un her mahallesiyle ilgili sözümüz var”
dedi.
Örnekleri konuşmaya başlayınca, trafik, park yeri, kanalizasyon,
iskan gibi sorunları gördük ama İmamoğlu başka bir noktaya dikkat
çekti.
“33 bin yapıyı, 1 milyondan fazla insanı tehdit eden bir
deprem gerçeği var. Ne yazık ki 1999’dan beri hiçbir şey yapılmadı.
Bugün trafik güncel sorundur, trafiği görürsünüz, depremi
unutursunuz ama deprem gerçeği orada duruyor.”
Ben
projelerinden çok siyaset tarzını merak ediyordum. Aramızda şöyle
bir sohbet geçti:
– “Nasıl bir propaganda yöntemi
izleyeceksiniz?”
– “Her gün 20 kilometre yürüyeceğim.
Mahalle mahalle, sokak sokak, herkese dokunacağım. Rakibim belki
korumalarla gidecek, ben yürüyerek.
– “Rakibiniz hakkında ne düşünüyorsunuz?”
–
“Stratejimi rakibime göre belirlemem. Kimse benimle ilgili (Tayyip
Erdoğan için şunu dedi) diyemez. Çünkü siya...