16 Eylül 1998 günü dönemin Kara
Kuvvetleri Komutanı Org. Atilla Ateş o ünlü konuşmayı
yaptığında Radikal Gazetesi’nin diplomasi
muhabiriydim.
Org. Ateş, Hatay’dan
Şam’a şu şekilde sesleniyordu:
“Suriye’ye karşı sabrımız kalmadı. Türkiye beklediği
karşılığı alamazsa, her türlü tedbiri almaya hak
kazanacaktır.”
Askerlerin o günlerde
iç siyasetle ilgili konuşması vakayi adiye idi ama dış politikada
bu tür keskin açıklamalar yapmalarına alışık değildik.
O nedenle gazetecilik refleksi ile harekete geçtik.
Genelkurmay’ı, Dışişleri
Bakanlığı’nı, Cumhurbaşkanlığı’nı
aradık.
O sıralar, kamu kurumları basınla daha fazla işbirliği yapar,
bürokratlar da gazetecilerle temasta daha özgüvenli hareket
ederdi.
O nedenle Org. Ateş’in konuşmasının
“Karargahtan talimatla yapılmış planlı bir çıkış”
olduğunu öğrenmemiz sadece 30 dakikamızı almıştı.
Sonraki günler de işin peşini bırakmadık.
O tarihte Cumhuriyet’in diplomasi muhabiri olan
Hürriyet Daily News Ankara Temsilcisi Serkan
Demirtaş ile birlikte günlerce Dışişleri
Bakanlığı’nın kapısına dikilip, çıkışta yakaladığımız
Ortadoğu’dan sorumlu Dışişleri Müsteşar Yardımcısı
Büyükelçi Uğur Ziyal’in ağzından (bırakın
cümleyi) kelime almaya çalıştık. (Ziyal, 20 Ekim 1998 günü
Adana Mutabakatı’nı Türkiye adına imzalayan isim
olmuştu).
Sıkıştırdığımız bir başka adres de Çankaya Köşkü
idi. Merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in dış
politika danışmanlarından biri şu andaki
Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi
Feridun Sinirlioğlu, diğeri de Mehmet Ali
Bayar’dı.