Her daim entelektüel anlamda "temiz" ve "konforlu" bir pozisyon
almanın anahtar taktiği kriz anlarında taraf tutmaktan kaçınmaktır.
Taraflar üstü kalmak krizden hatasız çıkmanın teminatıdır.
Bölgede son yaşanan gerilimi izlerken, Türkiye'de İran ve Suudi
Arabistan arasındaki restleşmeye karşı liberal/sol/demokrat
çevreler ya İran'dan yana tavır almış, ya da "yesinler
birbirlerini" pozisyonuna takılmış gibi görünüyorlar.
Son 4 senedir Suriye'de, Irak'ta, Yemen'de ve Lübnan'da yaşananları
izleyip, hâlâ bu bölgede barışın, istikrarın ve demokratikleşmenin
önündeki en büyük engellerden birinin İran yayılmacılığı olduğunu
düşünmeyen bir çevre ile iletişim kurmaya çalışmak pek de anlamlı
görünmüyor şu an geldiğimiz noktada. Sovyetler Prag'ı dümdüz
etmişken bile Sovyet'çi kalabilen, hâlâ Stalin'e laf etmeyen,
Mao'yu köylü lideri sanan ve hâlâ içinde Enver hocacı fraksiyonlar
barındırabilen arkaik Türk soluna karşı argüman geliştirmek zaman
kaybı. Dünyadaki trendleri 50 yıl geriden izlemeyi ilericilik sanan
bu gruplar belki 50 yıl sonra bölgede bugün yaşananlar konusunda
haberdar olurlar.
Burada daha az taraflı olarak görünen pozisyon ise İran kötü
olabilir ama Suudi Arabistan daha mı az kötü, bu kavgada neden biz
taraf oluyoruz sorusu üzerinden kendini ifade eden görüş
oluyor.
Bu pozisyona göre son yaşananlar ya bir mezhep savaşı, ya da
bölgede iki ülke arasındaki bir alan savaşına tekabül ediyor. İki
aktör de sevimsiz ve anti-demokrat olduğuna göre bu mevzi savaşında
Türkiye'nin yeri olmamalı.