Türkiye sinema tarihinin en "nadide" temalarından biri
annesinden/babasından utanan genç kız/oğlanın zengin sevgilisi ile
yalan üzerinden başlayan, hüsranla devam eden ama mutlaka mutlu
sonla biten öyküsüdür.
Genç kız/oğlan fakir bir ailenin çocuğudur. Bir şekilde kendini
ekonomik seviyesi yüksek bir çevrede bulur. Ailesinden utanır.
Yalan söyler. Zengin sevgilisi ile 'aşk' yaşamaya başlar. Yalanı
(çoğu zaman) o zengin çevredeki kötü anti-karakter tarafından
deşifre edilir. Sevgilisi onu yalan söylediği için terk eder. Fakat
en sonunda hikâye bir vuslatla biter.
Bu tema klasik bir hikâye olmasına rağmen, günümüzde de
tekrarlanarak, seyircinin ilgisini çekmeyi başarmıştır. Örneğin
yakın zamanda yayınlanmış ve reyting rekorları kırmış "Adını Feriha
Koydum" isimli dizi buna örnektir.
Bu konu mutlaka seyirciyi esas fakir kız/oğlanla sempati kuracak
şekilde işlenir. Seyirci bu "masum" ve "gerekli" yalanı anlamaya,
hatta sempati duymaya yönlendirilir. Fakirlikten utanmak "normdur",
bunu saklamak ise "zaruret"... İzleyici kaçınılmaz sonun yani,
yalanın ortaya çıkmasının, gerçekleşmemesi için dua eder.
Kaçınılmaz son gerçekleşince ise, bunun affedilmesini bekler.