'Monşer' sessiz sedasız gitti
Monşer’ diye bir şey var. Resepsiyonlarda, kokteyllerde, arz-ı endam eden, adab-ı muaşerete riayetkar, bir işin ucundan tutmamaya özen gösteren, sıkıya gelmeyen, kıyafeti düzgün, çoğunlukla fraklı, papyonlu bir...
Monşer’ diye bir şey var. Resepsiyonlarda, kokteyllerde, arz-ı endam eden, adab-ı muaşerete riayetkar, bir işin ucundan tutmamaya özen gösteren, sıkıya gelmeyen, kıyafeti düzgün, çoğunlukla fraklı, papyonlu bir Bay. Sıfat olarak hariciyecilere yakıştırılır. Hitap sözüdür. Aslı Fransızca. ‘Azizim’ gibi bir anlamı var. ‘Monşer’ uzun zaman hüküm sürdü hariciyemizde. Türkiye’nin defans öncelikli, statükocu, kafa karıştıracak herhangi bir ‘yeni durum’un doğmamasına özen gösteren dış politikasına uygun bir ‘tip’ti monşer. Vatandaşla işi olmazdı. Bir yerde rastlasan, bir şey söylesen, işitmezdi. Biraz da sinameki. Türk sefaretlerinin soğuk, sıkıcı mekanlar olması sanki devlet politikasıydı. Rahmetli Özal zamanında TİKA (Türk İşbirliği Koordinasyon Ajansı) kuruldu. Faaliyetleri çok sınırlıydı. Ama TİKA, yavaş yavaş, bizim hariciyemizin soğuk imajını değiştirdi. Rejimin Müslümanlara surat ekşittiği 28 Şubat günlerinde dahi, TİKA, dışarıda bu memleketin çocuklarına karşı mütebessimdi.