Arap halklarının “suskun öfkesi”

“Oryantalistler uzun zamandır diktatörlükler altında uysalca yaşamakta olan Arap halklarının uyuşturulmuş olduğunu, özgürlüğü hiç yaşamadıkları için tanımadıklarını...

“Oryantalistler uzun zamandır diktatörlükler altında uysalca yaşamakta olan Arap halklarının uyuşturulmuş olduğunu, özgürlüğü hiç yaşamadıkları için tanımadıklarını veya unuttuklarını, böylece diktatörlükleri kendi varoluşlarının bir parçası olarak gördüklerini düşünüyordu. Oysa bu halkların suskunlukları özgürlükten vazgeçmiş oldukları veya özgürlüğü hiç tanımamalarından değil, giderek daha da büyüyen öfkelerinden kaynaklanıyordu. Arap Baharı bu öfkenin patlamasının adıdır.

Bugün Tunus dışında diğer yerlerde Baharları bir sekteye uğramış olan Arap halklarındaki göreli suskunluğu da yine demokrasi düşmanlarının hayrına yormamak lazım. Bu öfkeli suskunluğun ne zaman nasıl patlayacağını kimse bilemez ve patladığında da önünde hiçbir güç duramaz”

Geçtiğimiz hafta İstanbul’daki SETA Vakfında “Arap Baharı ve Tunus-Nahda Tecrübesi” üzerine bir konferans veren Nahda Hareketi lideri Raşid el Gannuşi’nin bu sözleri kanaatimce Arap Baharı’nın halihazır serencamı konusundaki en açıklayıcı ifadeleri oluşturuyor.

Gerçekten de II. Dünya Savaşı’ndan sonra genelde Müslüman, özelde Arap halklarının suskunluğu hususu Batılı oryantalistlerin Batı lehine yorumladıkları bir konu olmuştur. Özgürlüğü ve değerini sadece Batılılar bilirdi, o yüzden despot diktatörlere karşı ayaklanmak ve devrimler yapmak onların karakterinde vardı. Doğulular ise özgürlüğün değerini bilmezlerdi, o yüzden tarihlerinde devrim diye bir sosyolojik hadise olamazdı. Onlar zaten kaderci bir dini zihniyetin etkisi altında oldukları için başlarına geleni kaderden bilip razı olurlardı. Bunun en güçlü kanıtı da başlarındaki diktatörlerle uzun süredir yaşıyor olmalarıydı. Arap tarihinde yaprak kımıldamıyor işte.

Bu okumanın ihmal ettiği bir şey, bu Arap halklarının önemli bir kısmının daha elli-altmış yıl kadar önce yani Avrupa’nın yaşamakta olduğu II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra sömürgeci işgalcilere karşı verdikleri destansı kurtuluş ve özgürlük mücadeleleriydi.

Tarih çok da uzun bir tarih değil. Avrupa’nın övündüğü demokrasisinin güncel tarihi de bundan çok eski değil zaten. Avrupalıların kendileriyle övünmek için ne kadar aceleci olduklarının bir örneği bu. Aslında bundan önce I. Dünya Savaşı’ndan önce veya hemen sonra Arap halklarının sömürgeleştirilmesi sürecinin nasıl bir destansı direniş örnekleriyle dolu olduğunu da unutuyorlar ve unutturuyorlar. Cezayir’den Amir Abdülkadir, Abdülhamit Bin Badis, Libya’dan Ömer Muhtar, Tunus, Yemen ve sair ülkelerden bir sürü başka örneği saymak gereksiz sanırım.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sudan’da olanlar da Sudan’la sınırlı değil 24 Nisan 2024 | 223 Okunma Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından 20 Nisan 2024 | 268 Okunma CHP’nin üniversite ufku Tanju Özcan’ınki kadar mıdır? 17 Nisan 2024 | 358 Okunma İslâmcılara azıcık hikmet penceresinden baksak? 15 Nisan 2024 | 402 Okunma Bayramınız cennette olsun! 13 Nisan 2024 | 63 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar