Sanat, mizan ve dil
“Tasavvuf ilminin İslam sanatlarıyla ilişkisi (...) hiç şüphesiz, sûfînin, beş duyu ile idrak ettiği âlemin ötesinde, yani metafizik âleme/melekûta ulaşıp keşf ve ıttıla’ yoluyla bilgi edinmesi ve bu bilgilerinin kitap, beste ve başka eserlere dönüşmesiyle yakından ilgilidir.
Önceki yazımızı şu cümleyle bitirmiştik: Kubbetü’s-Sahra’nın tezyin ve tezhibindeki tezekkür (hatırlama) insanın unuttuğu ya da hakkında gaflete düştüğü şeye döner: Zâkirleri zikrettikleri şey nedeniyle zikretmek!
Kıble mescidinin inşasına kadar mescit olarak kullanılmışsa da, Kubbetü’s-Sahra’nın asıl Mirâc-ı Müşerrefe Kayası’nın İslam eliyle zarflanması maksadıyla yapıldığını tekrar hatırlatarak, birinci galerisinin doğrudan Taş’ın muhafazasına, ikinci galerisinin ise ilk mahfazanın tahkimine yönelik oluşundan hareketle, yukarıdaki zâkir-zikir kelimelerinin mezkur ilişkisine göre taşa yüklenen değerin nedenlerine eğilebiliriz:
Sahra / es-sahre kelimesi kaya anlamındadır. Zemahşerî’nin Keşşâf’ındaki kaydına göre, “Hasan-ı Basrî şöyle demiştir; ‘Allah Teâlâ yeryüzünü Beyt-i Makdis’in mekanında, üzerinde bir duman tabakası yapışık bulunan bir kaya şeklinde yarattı.