Suriye uçurumun kenarında!

Suriye savaşı kritik ve potansiyel olarak da bir felaket aşamasına ulaştı. Haftalardır süregelen askeri hareketlilikten sonra Suriye rejimine bağlı güçler ve Rus destekçileri, muhaliflerin son kalesi konumunda olan ve...

Suriye savaşı kritik ve potansiyel olarak da bir felaket aşamasına ulaştı. Haftalardır süregelen askeri hareketlilikten sonra Suriye rejimine bağlı güçler ve Rus destekçileri, muhaliflerin son kalesi konumunda olan ve çatışmaların engellenmesi amacıyla Türk ordusunun gözetimine bırakılan İdlib kentini bombalamaya başladı. Kent büyük bir savaşın eşiğinde. Bu savaşı oldukça tehlikeli kılan şey, jeopolitik alandaki karmaşıklık. İdlib, Türk ordusunun yerleştiği “gözlem noktaları” tarafından çevrelenmiş gözükse de, bu mevcudiyetin üzerine Rus mevzilerinin ve bazı durumlarda da İran’ın gölgesi düşüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İdlib 'e yapılacak saldırı "katliam" olacaktır diye uyarırken, ABD'li mevkidaşı Donald Trump sivillerin zarar görmesi halinde bunun sonuçları olacağını söylüyor.

İdlib Suriye'deki 7 yıllık iç savaşın son muharebesi mi yoksa çok daha ölümcül bir çatışmanın başlangıcı mı olacak?

Bir ihtilaf durumunda, bazen tarafların hiçbiri anlaşmazlığı tırmandırmak istememekle beraber, diğerlerinin ne yapacaklarını ve hangi konuda ne kadar ödün vermeye ne kadar hazır olduklarını yanlış değerlendirebilir, böylece tırmanmanın yolunu açabilirler. Birinci Dünya Savaşı kimsenin başlamasını istemediği bir çatışmaya örnek olarak verilebilir. Tarafların birbirinin motiflerini yanlış değerlendirmesinden dolayı, görünüşte münferit bir olay olan Avusturya-Macaristan Arşidükü Ferdinand'ın Saraybosna'daki öldürülmesi, savaşın patlamasına yol açtı. Bunu düşündüğümde ve Suriye'ye baktığımda, benzer bir durumun varlığından endişe duyuyorum. Suriye’de her birinin birbirinden farklı gündemleri olan ve sayıca fazla taraf bulunuyor. Taraflardan her biri, diğerlerinin motivasyonları ve olası eylemleri hakkında değerlendirmeler yapıyor; sonra da kendi tercihlerini diğerlerininkilere nasıl üstün kılarak hedeflerine ulaşabileceğini belirlemeye çalışıyor. Yanılmaya çok müsait bir ortam var. Sahadaki önemli aktörlerden hiçbirinin çatışmayı tırmandırma niyetinde olduğunu düşünmüyorum. Herkesin hedeflerinin sınırı belli. Amerikalılar, DEAŞ’ı bölgeden temizlemek ve yerel ortakları YPG’nin bazı hedeflerini gerçekleştirmesini (yani Kürtlere coğrafi olarak özerk bir statü tanınması) sağlamak için destek onlara vermek istiyor. Rusya, Esad rejiminin sadece yerinde kalmasını değil, aynı zamanda Rus desteğine de bağımlı kalmasını istiyor. Buna ek olarak, YPG'nin yalnız ABD’ye bağımlı olmasını istemediğinden, YPG’nin bazı hedeflerine karşı duyarlılık gösterme baskısını hissediyor. Ardından, İran’a baktığınız zaman, Suriye’deki pozisyonunu korumak ve Suriye hükümetinin yerinde kalmasını sağlamayı hedefliyor. Türkiye’nin de istemediği bir dizi sonuç var: Türkiye Esad'ın iktidarda kalmasını, Türkiye'ye yeni bir göç dalgası gelmesini ve YPG’nin Suriye’nin siyasi geleceğinde önemli bir rol almasını istemiyor. Öte yandan devrede İsrail, Ürdün ve Lübnan gibi her biri kendi çıkarlarını savunmaya çalışan başka ülkeler de yer alıyor. Kısacası, her ülke karmaşık bir güdüler paketinin etkisi altında hareket ediyor. Ve sahada farklı hedefler peşinde koşan bu kadar çok aktör olunca, anlaşmazlıkların ortaya çıkması da önlenemez bir olasılıktır.

Buradaki temel sorunun Suriye’nin kendisi değil, içinde bulunduğu jeopolitik konum olduğu görülüyor…

Evet tam olarak da öyle. Suriye, bölgede çıkarları olan farklı aktörlerin gerçekleştirmek istedikleri daha kapsamlı hedefler için bir deneme tahtası haline geldi. Hatta, tartışmamıza

Irak’ı da ekleyerek yapmakta olduğumuz tahlili genişletebiliriz. Örneğin, İran’ın hedefinin Irak'taki nüfuzunu pekiştirmek ve daha sonra Suriye’de İran’ın desteğine bağlı bir rejimin iktidarda kalmasını sağlayarak, bölgedeki nüfuzunu genişletmek olduğunu söyleyebiliriz. Bu strateji İranlılara bir yandan güçlerini Akdeniz'e ulaştırma ve İsrail'in güçlü bölgesel konumuna meydan okuma fırsatı verirken, diğer yandan da İran’ın, Amerika'nın bölgede önemli bir aktör olarak kalma arzusunu engellemesini öngörüyor. Bu noktada birçok faktörü daha dikkate almak gerekiyor. Örneğin çözümlememize sadece Suriye'deki sınırlı petrol üretimini değil, Doğu Akdeniz'deki doğal gaz arama faaliyetlerini de katmalıyız. Çoğu zaman göz ardı edilen bir diğer faktör de Çin’in Yeni İpek Yolu projesinde, Suriye veya Lübnan'da bir deniz terminaline sahip olma konusunda henüz yeterince açıklığa kavuşmamış planları. Bu bölge Çinlilerin, nüfuzlarını genişletmek istedikleri ancak Avrupalıların da buna karşı direneceği bir alan. Dolayısıyla, Suriye'de cereyan eden olaylar, sonuçta kimin egemen olacağı gibi konular, birçok aktör açısından gerek güvenlik gerek iktisadi nedenlerle kritik önem arzediyor.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Dünya tersine mi döndü! 01 Ekim 2018 | 281 Okunma Artık Suriye'nin kaderi Türkiye'nin ellerinde! 24 Eylül 2018 | 298 Okunma Suriye uçurumun kenarında! 10 Eylül 2018 | 289 Okunma Türkiye-AB aşkı yeniden mi alevleniyor? 03 Eylül 2018 | 101 Okunma Ortadoğu'da durumu yeniden değerlendirme zamanı geldi mi dersiniz? 27 Ağustos 2018 | 443 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar