Ruh sağlığı

Dün “Dünya Ruh Sağlığı Günü” idi. Bugün, bu vesilesiyle, 25 yıl önce genç bir hekimken, “Dünya Ruh Sağlığı Günü”nde, meslektaşlar topluluğuna yaptığım...

Dün “Dünya Ruh Sağlığı Günü” idi. Bugün, bu

vesilesiyle, 25 yıl önce genç bir hekimken, “Dünya

Ruh Sağlığı Günü”nde, meslektaşlar topluluğuna yaptığım konuşmayı aktaracağım:

“Ruha sahip olan yalnızca biz insanlar değiliz; zamanın da bir ruhu var. Zamanın ruhundan bahsetmek, bireyin tarih ve toplum tarafından kuşatılmış olduğunu, bu cendereden kolayca çıkamayacağını söylemek demektir... Her tarihsel dönemin ve her toplumun kendine göre bir ‘ruh’, ‘sağlık’ ve ‘ruh sağlığı’ anlayışı var; bunu biliyoruz. Bugün de bir ruh sağlığı anlayışına sahibiz ama bu konuda konuşmak o kadar kolay değil. Zorluk, günümüzün durumundan kaynaklanıyor. Çinli bilgeler, eskiden birine beddua ederken ‘ilginç bir çağda yaşayasın’ derlermiş. Şimdi ilginç bir çağda yaşıyoruz.

İnsanlık, hiçbirimizin bilmediği bir yolda ilerliyor. Tarihin, toplumun, ailenin, sanatın sona erdiğini söyleyenler var. Bir yandan tüm dünya bir köye dönüşüyor; bilişim teknolojilerindeki inanılmaz değişiklikler sayesinde ‘bilme’ ve ‘haberdar olma’ arasındaki fark siliniyor; dev teknomedyatik aygıt, yaşamın tüm alanlarını belirliyor, bir yandan da bireyin özgürlüğüne ve haklarına dayalı yepyeni bir etik yayılıyor. Yaşam mekanları, şehirler, ulaşım yolları da olağanüstü bir değişim içerisinde... Bir yandan dev bir bilimsel bilgi birikimi, bir yandan aynı oranda artan spritüel eğilimler, yeni inanma biçimleri... Felsefesiz bu dünya; o nedenle, belli bir hastalık, dolayısıyla sağlık tanımı verilemiyor; her an her şey olabiliyor.

Bugün biz ruh sağlığı profesyonelleri, tıbbi bir model içerisinde çalışıyoruz; yani öncelikle anormal/hasta olanı bir biçimde belirleyip onu bir biçimde düzeltmeye gayret ediyoruz. Çabalarımıza doğa bilimin egemen yöntemi olan pozitivist-ampirisist bir bakış yön veriyor; yani araştırma nesnemizin kendi varlığımızdan ayrı olduğuna, her bir fenomene karşılık gelen tek bir kavram bulabileceğimize ve gerçeğe ancak ölçme ve değerlendirmeyle varabileceğimize inanıyoruz. Bu arada, söylemesi ayıp, bilimsel çabalarımıza kapitalizmin dev teknomedyatik aygıtının da etkide bulunduğu ileri sürülüyor. Bu konumumuz, birçok eleştiri alıyor; ben de bazı eleştirilere katılıyorum ama kesinlikle çalışmalarımızın bir süre daha tıbbi model içerisinde olması, tıbbi modelin de egemen bilimsel paradigmaya göre işlemesi gerektiğine inanıyorum. Böyle yapmazsak eğer, her türlü suiistimale açık bir kaosa sürükleneceğimizi düşünüyorum.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Merhametten maraz doğmaz! 12 Eylül 2019 | 216 Okunma “Benden nefret et ama bana acıma!” 08 Eylül 2019 | 178 Okunma Merhamet esastır çünkü... 05 Eylül 2019 | 165 Okunma Merhameti kavramak zordur 01 Eylül 2019 | 146 Okunma Adalet, merhametten koparsa 29 Ağustos 2019 | 141 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar