Cihat Yaycı: Sorun yok, Yunan talepleri var; Meclis acil toplanıp....

Bir durumu, bir olguyu sorun olarak tanımlamadan önce çok dikkatli düşünmek ve değerlendirmek gerekir. Şöyle ki; sorun genellikle bir şeyin paylaşılamamasından, bir konuda çözülemeyen hak iddiasından ya da...

Bir durumu, bir olguyu sorun olarak tanımlamadan önce çok dikkatli düşünmek ve değerlendirmek gerekir. Şöyle ki; sorun genellikle bir şeyin paylaşılamamasından, bir konuda çözülemeyen hak iddiasından ya da tarafların birbirinden taleplerde bulunmasından kaynaklanır.

Eğer ortada sorun olarak tanımlanan bir durum varsa, insan beyni ve devlet aklı da ‘sorun var, çözülmesi lazım’ şeklinde tetiklenir ve bu tetiklenme neticesinde sorunun nasıl çözüleceği konusunda değerlendirmeler, analizler ve hesaplamalar, yani; muhakemeler yapılır ve masaya oturularak karşılıklı müzakerelerle sorun çözülmeye, anlaşılmaya ve bir uzlaşıya varılmaya çalışılır. Masada çözülemeyen sorun ya mahkemede ya da savaş alanında çözülür. Yani, sorunun çözümü için masaya oturduğunuzda amaç; yapılacak pazarlıklar neticesinde sizin ve karşı tarafın talepleri arasında bir uzlaşıya varmaktır. Bu uzlaşı neticesinde herkes talepleri bakımından makul seviyede tatmin olur.  Yani taraflardan birisi alan, diğeri veren olmaz.

Müzakere masasına oturduğunuz an, kaybettiğiniz andır

Ama sorun olarak tanımladığınız olgu sadece karşı tarafın talepleri ise, bu sorunu çözmek için müzakere masasına oturduğunuzda, görüştüğünüz ya da pazarlık ettiğiniz konu sadece karşı tarafın taleplerinin ne kadarının, nasıl karşılayacağın tartışılmasıdır. Yani aslında karşı tarafın taleplerini sorun olarak tanımlayıp müzakere masasına oturduğunuz an, vermeyi kabul ettiğiniz ve kaybettiğiniz andır. Artık siz ne kadar vereceğinizin, ne kadar kaybedeceğinizin pazarlığını yapıyorsunuz demektir.

Şimdi soralım; “Türk-Yunan Sorunları” ya da “Adalar Denizi ( Ege) Sorunları” olarak bize algılattırılan hususlar gerçekten sorun mudur yoksa Yunanistan talepleri midir? Buyurun hep beraber “Karasuları Sorunu” diye tanımlanan olgudan başlayarak karar verelim.

Yunanistan 1923 Lozan Antlaşması’nda 3 mil olan karasularını tek taraflı olarak 1936 yılında önce 6 mile çıkarmış, şimdi ise Adalar Denizi’nde statüyü belirleyen ve her iki devletin de imzacı olduğu tek antlaşma olan Lozan’ı yok sayarak (Türkiye’nin imzacı olmadığı ve bir sözleşme statüsünde olan BM Deniz Hukuku Sözleşmesini istismar ederek) 6 milin üzerine ve hatta 12 mile çıkarmak istemektedir. Bu Yunan isteği, Adalar Denizi (Ege)’nde “Karasuları Sorunu” olarak bize algılattırılmıştır. Halbuki Türkiye’nin Lozan statüsüne uyulması dışında hiçbir talebi yoktur. O zaman karasuları sorunu diye tanımlanan olgu tamamen Yunanistan’ın karasularını arttırma talebidir.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
ÇOK GİZLİ PLANLARIMIZ YİNE ÇÖP OLMUŞ… 26 Nisan 2024 | 488 Okunma ORTADOĞU’DA KAYIKÇI KAVGASI 19 Nisan 2024 | 660 Okunma BU BİR CAMBAZA BAK SAVAŞIDIR! 14 Nisan 2024 | 1.109 Okunma VAN’DA ASLINDA NE OLDU? 12 Nisan 2024 | 285 Okunma ANAYASAYI DEĞİŞTİREYİM DERKEN DEVLET ELDEN GİTMESİN! 05 Nisan 2024 | 2.742 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar