Özgür ve düzeyli tartışma zeminini kaybettik sanırım. Bu tezimi
destekleyen gelişmelerden bir iki tanesini aktarayım.
Şimdi geriye dönelim. Diyelim ki 6 ay öncesine...
TÜSİAD Başkanı veya tanınmış bir işadamı şöyle demiş olsaydı:
“Türkiye son üç yıldır patinaj yapıyor. Geçici bir kriz var... Ama
bunları aşacak güçteyiz. Artık yepyeni sanayiye odaklanmış, katma
değer üretecek alanlarda bir büyüme hikâyesi yazmalıyız...’’
Ne derdiniz? Ya da nasıl tepki alırdı? Paralel... Dış güçler...
Kârları patladı hâlâ konuşuyorlar...
Peki siyasetten örnek vereyim...
Yine 6 ay öncesine dönün. Kamuoyunda siyasi bir karşıtlık içermeyen
bir akademisyen ya da toplumbilimci ya da köşe yazarı deseydi
ki:
“PKK ile aynı masaya oturmak, devletin çöktüğü anlamına
gelir...’’
Düşünün İmralı’ya heyetler gidip geliyor. Hükümet düzeyinde
açıklamalar yapılıyor. Demokratik talepler ve yol haritası
açıklanmak üzere. Uzlaşmayı yürütecek bir heyet kurulması
kararlaştırılmış. Nevruz’da açıklanacak yol haritası için mektuplar
yazılmaya başlanmış bir dönemde bu tespiti yapanın aforoz edilmesi
kaçınılmaz olurdu. “30 yıldır süren çatışma halinin bitmesini
istemeyen dış ve iç güçlerin piyonu” suçlaması yapışırdı o kişinin
alnına...