Bazı okurlar, yazdığım hemen her
yazının altına, "Dolar ve avro almış başını gidiyor.
Ekonomideki gidişatı neden yazmıyorsun?" sorusunu
iliştiriyor.
Onların hatırını kırmamak için
yazayım.
Ancak öncelikli olarak şunu
söylemekte yarar görüyorum. Ben dövizdeki yükselişi tamamen
iktidarın dış politikadaki beceriksizliğine bağlayanlar
gibi düşünmüyorum.
Bu konuyu sakız gibi
çiğneyenlerin öncelikle bize şu sorunun cevabını vermesi
gerekiyor:
"Dış mihraklar dediğimiz
küresel güçlerin döviz oyunu oynamaması için iktidarın ne yapması
gerekiyor?"
Mesela; küresel güçler,
terörle mücadele yasasının yumuşatılması gerektiğini söylüyor.
İktidar PKK terör örgütüyle mücadele etmeyi bıraksın
mı?
Ya da iktidara talip olanlar,
göreve gelirse küresel güçlerin bu konudaki baskısına boyun eğerek
mi dövizin ateşini düşürmeyi planlıyor?
Küresel
güçler, "YPG'nin yanı başınızda terör devleti
kurmasına karışmayın. Bizim onlara yaptığımız silah yardımlarını
görmezden gelin" diyor.
Türkiye bu isteğe boyun eğsin
mi?
Küresel güçler; Çin, Rusya gibi
ülkelerle yapılan ticari anlaşmaların iptal edilmesini istiyor.
Savunma alanında yaptığımız atılımlardan vazgeçmemiz gerektiğini,
tamamen NATO'ya bağımlı kalmamızı istiyor. İktidarın Çin ve
Rusya ile yaptığı ticari anlaşmalardan vazgeçmesi mi gerekiyor?
Kendi silahını, kendi helikopterini üretme fikrinden cayması mı
gerekiyor?
Mesela; küresel güç olan
Amerika, "Ya tutukladığın rahibi serbest
bırakırsın. Ya da sana siyasi ve ekonomik yaptırım
uygularım" diye talimat vermeye
çalışıyor.
Türkiye bu şımarıkça
isteğe "Emredersiniz" diyerek riayet
etsin mi?
Bakınız...
Birileri gibi meseleyi tamamen
dış güçlerin oyununa bağlamaya niyetim yok. Ekonomimizdeki
kırılganlık ve kimi hatalar dövizin yükselişini tetikliyor
olabilir.
Ancak gözden kaçırdığımız bir
nokta var.
Döviz şu anda
sadece Türkiye'de yükselmiyor. Gözünüzü açıp şöyle
etrafınıza bir bakın. Doların yükselmediği bir tek ülke
bulamazsınız. Bizde biraz daha fazla yükseldiğini herkes gibi ben
de kabul ediyorum. E, zaten bu nedenle "Bu işin içinde
küresel güçlerin parmağı da
var" diyoruz.
Bazı köşe yazarlarının yazılarına
göz atıyorum.
Yazdıkları tek şey dövizdeki
yükseliş ve hükûmetin beceriksizliği. Bir de o yazıların altındaki
yorumlara bakıyorum.
Vatandaş o yazıların
altına, "15 Temmuz'da ülkemizi korumak adına canımızı
verdik. Kolumuzu, bacağımızı, gözümüzü verdik. Bunların yanında
paranın lafı olmaz" yorumları
iliştiriyor.
Sözünü ettiğim yazarlar bunu
görmezden gelip, "İktidarın yanlış dış politikası
bizi bu duruma getirdi" demekte
inat ediyor.
Oysa birliği, beraberliği tam da
bu noktadan başlatmak gerekiyor. Yazar
takımının, "Birlikte direneceğiz ve bunu da
aşacağız" demesi gerekiyor.
Hep söylediğim bir şeyi tekrar
etmekte yarar var.
Tüm dünya ülkelerinde olan ama
sadece olmayan bir şey var. Bizim insanımızın gri alanı
yok. "İktidarı desteklemiyor olabilirim ama bu mesele
ülke meselesi" diyen aydın sıkıntısı
çekiyoruz.
Sadece aydın değil.
Siyasi parti, STK, sanatçı
kesiminde de aynı sıkıntıyı yaşıyoruz. Hepsi tek bir şey
söylüyor:
"Bu parti iktidardan
gitsin, Erdoğan devrilsin de Türkiye batsa da çok önemli
değil."
Ne tuhaf değil mi?
Bitirmeden şunu söylemekte yarar
görüyorum.
Hiçbir sorun, hiçbir
sıkıntı ilanihaye devam etmez. Tıpkı bu sıkıntının devam
etmeyeceği gibi...
Yakın zamanda bu meselenin
üstesinden geleceğiz.
Netice itibarıyla gökyüzünün
en karanlık olduğu an, yıldızların en çok parladığı
andır.
Ortam ne kadar karanlık olursa
olsun, Türkiye önümüzdeki dönemde bir yıldız gibi
parlayacak.
Bunu artık kimse
durduramayacak!