Daha önce anlatmış mıydım, unuttum. Anlatmışsam da ayrıntısına
girmemişimdir yoksa unutmazdım.
O halde "bayramlık yazı" niyetine mufassal anlatayım. Siz okuyup
gülerken ben de "sosyal mesajımı" vermiş olayım. Sanat sanat için
ise, köşe yazısı da toplum içindir, bunu tartışamayız.
Lafın belini daha fazla kırmadan başlayalım:
O yıllarda eve oldukça geç dönüyordum, dönerken de yolumun
üzerindeki büfeye uğruyordum. Açık büfe pek bulunmadığından önünde
kuyruk oluyordu.
Neyse ki benim vakit sıkıntım yoktu.
Yerel gazetelere varıncaya kadar her çeşit gazete ve derginin yer
aldığı büfenin önündeki tezgâhla oyalanıyor, sıramı bekliyordum. E
tabi sadece gazete dergi için değil çocuklara çikolata, kendime de
sigara almayı hiç ihmal etmiyordum. Sağlıklı günlerimdi, sigarayı
içmiyor adeta yiyordum.
Büfeci asık surat değildi, lakin "üzgün" demeyeyim de dertli
görünümlü kavruk bir abiydi. Sonradan anladım ki şekli şemaili
değil karakteri böyleydi.
Bir gece "Nasıl gidiyor?" diye sordu. Geçiştirmek için "Ne olsun!"
dedim. Bundan felaket şekvacı olduğum sonucunu çıkardı. "Bizde de
öyle!" dedi.
Sesi kederle...