Her kanaldalar ve düşmanın ne kadar güçlü, ne kadar tahkimatlı
olduğunu ballandıra ballandıra anlattıkları için sürekli merkez
medya ekranlarındalar. Ama hep yalandır anlattıkları. Bakın
birazdan okuyacağınız konuşma benimle Afrin’e doğru ilerleyen bir
kahraman birlik komutanı arasındadır:
Ben: Nasılsın yiğidim... Selamettte misin?
Komutan: Çok şükür abi, Sen nasılsın?
Ben: Siz iyi oldukça ben de iyiyim. Durum nasıl?
Komutan: Uzuv kaybı olan personelim var abi şehidim yok, çok
şükür.
Ben: Buna şükür. Kardeşim, vatan sağ olsun. Sizler var olun. Savaş
bu... O kollar-bacaklar, egemenliğimizin payandasıdır... Türk
milleti minnettardır... Durum nasıl, neredesiniz?
Komutan: Abi ...... ve ........’i aldık, ..... kaldı,
müteakiben.... Ben: Tahkimatlı bölgeler mi?
Komutan: Evet abi, her yer tahkimat, hendek ve tünel.
Ben: Tv’lerde bazı uzman arkadaşlar durumu endişe yaratacak boyutta
anlatıyorlar, kızıyorum onlara... Karşı tarafın tahkimatını Majino
hattı gibi anlatıyorlar, halkı etkiliyorlar, o kadar ki, en son bir
ülkücü gençlik önderinin: “Afrin bizim Vietnamımız olacak galiba”
dediğini duydum. “Saçmalamasın” dedim, ama böyle bir kanı
yayılıyor. Senin sözün belirleyici, sahada olan sensin.
Komutan: Yok abi alakası yok, kekeçlerde güç olsa o kale gibi
yerleri savunabilirlerdi. Ama yürekleri yok. Kaçıyorlar,
kaçamayanlar da ölüyor...
Daha fazlasını yazmıyorum, ama bu uzman arkadaşlar halkın
anlamayacağı teknik detayları anlatarak korku yaratmasalar daha iyi
olmaz mı? Harekât güvenliğini bile tehlikeye düşürecek saçma sapan
yorumlara cevap cepheden geliyor işte. Lütfen biraz sessiz olun,
Mehmetçik savaşıyor.
MASA
Türkler savaşçı millettir, ama diplomasi konusunda da bir o kadar
başarısızdırlar. Yani elbette çok başarılı oldukları örnekler
vardır, ama “savaşta kazanıp, masada kaybetmek” deyiminin neredeyse
Türkler için söylendiğini hepimiz biliriz.
En yakın kanıtını Amerikalıların daha yenice yaptığı Münbiç
teklifinde gördük, “İsterseniz PKK ile PYD’yi birbiriyle kavga
ettirelim” şeklinde akıl sınırlarını bile zorladılar. Bizim
diplomatik beceriksizliğimiz sayesinde diplomasi masasını ameliyat
masası gibi kullanıyorlar. Şimdi de Kıbrıs Rum kesiminin tuhaf
teklifi ile karşı karşıyayız.
Ada etrafında, uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Münhasır
Ekonomik Bölge ilân etmeleri bir yana “elde edilecek geliri, daha
sonra Ada birleştiği zaman kullanmak için bir fon kurup oraya
aktaracaklarmış. Eğer biz bu bölgede aramalara engel olmazsak
Kıbrıs müzakerelerine de yeniden başlayabilirlermiş.”
Vay arkadaş! Adam diyor ki, “biz yakında Kıbrıs’ı birleştireceğiz,
o zaman bu paradan buradaki Türklere de veririz.”
Bizim hariciyenin bu hadsiz çıkışa uygun bir cevap vermesi gerekir,
çünkü diplomasinin kalemi süngüdür ve süngü şu anda Türk’ün
elindedir, ama bakalım bizim hariciye o süngünün kıymetini biliyor
mu?
ŞİŞMAN
Irak işgal edildikten hemen sonra... Bütün marketlerde
Bechtel suları satılıyordu. Evlerde General Electrics lambaları
yanıyor, hastalara Parsons’un inşa ettiği hastaneler bakıyor ve
sokaklarda DynCorp’un diploma verdiği polisler geziyordu.
Naomi Klein devam ediyor anlatmaya: “Saddam’ın millileştirdiği
milyonlarca dolarlık petrol geliri bu yolla ABD’ye akıtıldı.
Irak’ta akla gelen her hizmet özelleştirilerek Amerikan
şirketlerine verildi. Hizmetler özelleştirildiğinde ortaya çıkan
manzara şu idi: 2007 yılında Irak’taki her 1,4 ABD askerine
karşılık 1 girişimci bulunuyordu. Diğer ülke askerleri de hesaba
katıldığında her 2,9 koalisyon askerine 1 girişimci düşüyordu.
Askeri hastanelerdeki her türlü hizmetten, askerlerin eğitilmesine
kadar birçok işi özel şirketler yapıyordu. ABD ordusuna asker temin
etme işi bile, kaydettikleri asker başına prim alan özel şirketlere
verilmişti. Serco ya da L-3 Commünications adlı şirketler bu işin
önde gelen kuruluşlarıydı. Bir şirket yetkilisi: “Eğer biftek
yemelerini istiyorsanız, insanları orduya almanız gerekir” diyordu.
Biftek yemenin bir bedeli vardı.
Yani ABD askeri bile, ABD kapitalizmi için üzerinden para
kazanılacak bir nesne idi.
Şimdi ise...
Başta Sputnik olmak üzere pek çok internet sitesinde yayımlanan
habere göre, Politicio gazetesi 17-24 yaş arasındaki ABD’li
gençlerin dörtte üçünün obezite hastası, uyuşturucu bağımlısı ya da
sabıkaları yüzünden askerliğe elverişli değil. Gazeteye yorum yapan
E.Tümg Tom Spoehr, “Hepimizin kafasında her şeyi yapabilecek
kabiliyete sahip ABD vatandaşı imajı var. Ancak bu imaj, artık
gerçeklerle örtüşmüyor” demiş.
Neredeyse asker bulamayacak duruma gelmeleri fazla uzun sürmeyecek
gibi görünüyor. Ve bu koşullar altında başkan Trump, okullardaki
saldırıların önlenmesi için öğretmenleri silahlandırmayı
düşünüyormuş. Bir adım sonra “bu öğretmenler iyi silah kullanıyor,
askere alalım” da diyebilir.
KRİPTO