Bu hafta sayfamız, iktidarı ve muhalefeti ile çivisi iyice çıkmış olan Türk siyasetinin tutarlılığına ayrılmıştır. Yaratacağımız rahatsızlık için peşinen özür dileyerek başlayalım...
TUTARLILIK-1
ITC Başkanı Erşat Salihi, günlerdir feryat ediyordu: “KDP ve
KYB, ABD desteğiyle Bağdat’a bastırıyorlar. Irak merkezi hükümeti
ile yeniden Kerkük’te askeri güç bulundurmak için görüşüyorlar.”
Herkes biliyor, bu KDP-KYB meselesi değil, PKK da onlarla birlikte.
Açın gözlerinizi, diye uyarıyordu Erşat Salihi. Bu arada ABD,
Sincar’da da bir Ezidi kuvveti kurarak PKK’yı kimliğe, üniformaya
ve uluslararası meşruiyete kavuşturmaya çalışıyordu.
Her şey Suriye’nin kuzeyindeki PYD varlığını otonom bir yapıya
kavuşturmak ve sonrasında Irak’ta atılacak adımların altyapısını
hazırlamak içindi.
Bu arada Türkiye ile ABD arasında ortak görev gücü kurulduğu,
Savunma Bakanı tarafından ilan edilirken, Lavrov bir cevap
beklercesine “İdlib mutabakatını uygulayalım” yollu sitemkar
açıklamalar yapıyordu.
Biz de bekliyorduk.
Cevap Savunma ya da Dışişleri’nden değil, İçişleri Bakanı Süleyman
Soylu’dan geldi: “İran ile ortaklaşa PKK’ya karşı operasyon
yapacağız.”
ABD Irak’ta KDP ve KYB’yi kullanarak Irak, İran ve Türkiye’ye
karşı, Suriye’de ise PKK/PYD’yi kullanarak Rusya, Suriye ve yine
Türkiye’ye karşı bölücü adımlar atıyor.
Bundan en fazla zarar görecek olan Türkiye, ama bizimkiler ABD ile
görev gücü pozu veriyor kardeşim...
İdlib ve Fırat’ın doğusu İçişleri’nin meselesi değil, bunu biz de
Lavrov da Barzani ve PKK da biliyor. Umarım meselenin asıl
sahipleri de biliyordur.
TUTARLILIK-2
Cumhuriyet gazetesinde Salı günü haberini yapmışlardı: “Medyaya
güven yok...” CHP Bilim Platformu tarafından hazırlanan rapora göre
Medya en güvenilmez kurumdu. Kadir Has ve Oxford gibi çeşitli
üniversitelerin anket ve araştırmalarını konu eden rapora göre Türk
medyası, habere güvensizlikte dünya ikincisiydi. Rapor bunu
kuşkusuz AKP’nin baskıcı tutumuna da bağlıyordu, ama ortada bir
gerçek vardı: Medya yalan söylüyordu.
Buraya kadar tamam, ama...
Çok kısa bir süre önce CHP’nin adeta resmi araştırma şirketi
sayılan Gezici’nin, Türkiye’nin en güvenilir adamı araştırmasını
hatırladım: Birinci Uğur Dündar olmuştu, ikinci Acun Ilıcalı ve
listede Sözcü yazarlarının büyük çoğunluğu da içinde olmak üzere
tam 28 gazeteci vardı.
Sözcü gazetesi kocaman puntolarla vermişti haberi.
Melih Aşık da haklı olarak sormuştu: “En güvenilmez kurumun medya
olduğunu gösteren bir dolu araştırma varken, en güvenilir kişiler
listesinde 28 gazetecinin olması tuhaf değil mi?”
Şimdi de “medya güvenilmez, çünkü iktidar baskısı var” diye anket
sonucu yayınlanıyor.
Hem “medyaya güven yok” haberlerini, hem de “en güvenilir
gazeteciler” haberini, ama asıl önemli olanı, memlekette bu
çelişkiyi fark eden kaç gazeteci var? Yani önce basından söz edelim
de sonra özgürlüğünü tartışalım...
Bu anketlerin nasıl yapıldığını da Bekir Coşkun’un yazısından
anlamıştım: “Bir buçuk aydır yazmıyorum, ama beni her gördüğünde
‘ne güzel yazmışsınız’ diyor vatandaş” diye yazmıştı.
Kaldı ki, gerek iktidar gerekse muhalefet partilerinden, yaptırdığı
kamuoyu anketinin kendileri bakımından olumsuz olan sonuçlarını
halk ile paylaşıp, “ey halkım biz anket yaptık, şu icraatımızdan
memnun olmadığınızı anladık, işte vazgeçiyoruz” açıklaması yapan
gördünüz mü hiç?
Şimdi de kalkmış, anketler şöyle-böyle diyorlar...
Anket yapmak yasaklanmalı, çünkü anket öğrenmek için değil, çamur
atmak ve yönlendirmek için yapılıyor.
TUTARLILIK-3