PKK ve PYD'nin bir yöntem olarak belirlediği kara propaganda,
maalesef HDP'nin de en çok benimsediği “siyaset” malzemesi oldu.
Siyasetin merkez öneme sahip olduğu, şiddetin hayatın gündeminden
yavaş yavaş kalktığı, hak aramanın sivil yöntemlerle mümkün hale
geldiği son 13 yıllık süreçte, HDP ve PKK'nın uyum sorunu yaşaması
beklenir bir durumdu.
Açıkçası ben de, 6-8 Ekim'e kadar, BDP/HDP'ye bu hüsnüzanla
yaklaştım, zorlukları anlamaya çalıştım ve bazı şeylerin zamana
muhtaç olduğunu düşündüm. Çünkü geçmiş netameliydi, güven zemininin
oluşması zaman ve çaba gerektiriyordu. Öte yandan Çözüm Süreci'nin
başlamasıyla birlikte AK Parti ve Sayın Erdoğan bir darbeler
zincirine maruz kalmıştı. Muhatabın kaderi belirsizdi. BDP ve
HDP'deki isteksizlik, özellikle Gezi ve 17/25 Aralık darbelerinde
İmralı'nın ağırlığı ile geri planda kalmış, etkili olamamıştı. Bunu
da adaptasyon sorununa bağladık.
Ancak, 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı Seçimi'nden sonra, Selahattin
Demirtaş'ın yüzde 10'a yakın oy almasına rağmen, siyaset
güçleneceğine, şiddet ve kara propaganda daha etkili olmaya
başladı. KCK ve HDP'nin yaptığı sokak çağrısı ile 6-8 Ekim'de
onlarca Kürt vatandaşımız hiç yere öldü. Fiili bir ayaklanma,
bölünme harekatı ile karşı karşıyaydık. Bu harekat, göbeğinden AK
Parti ve Cumhurbaşkanı'nı devirme operasyonuna bağlanıyordu.