Son iki yazıdır, özellikle 2012 yılında, yani Çözüm Süreci'ne
dönük zeminin hazırlandığı dönemde yaşanan anormalliklerin üzerinde
durdum. Tüm engellemelere rağmen süreç kamuoyuna açıklanmış ve
start almıştır.
Şimdi de 3 Ocak 2013 tarihinde Ahmet Türk ve Ayla Akat'ın İmralı'yı
ziyareti ile başlayan süeçten sonra neler olmuş hatırlayalım.
Adaya gidişin üzerinden altı gün geçmiştir ki, 9 Ocak'ta Paris'te
aralarında Öcalan'ın en güvendiği isimlerden olan Sakine Cansız'ın
da bulunduğu üç PKK'lı kadın infaz edilir. Sonraki süreçte, paralel
örgüt üyeleri ve PKK/BDP bu suikastı sürecin koordinasyonunu
üstlenen MİT'e yıkmak üzere yoğun çaba gösterirler. Hatta kurum
içindeki bir kripto MİT antetli bir kağıt üzerine düzmece bir
bağlantı belgesi düzenler.
Cansız'ın öldürülmesi, Öcalan'a ölüm tehdidir. Öcalan uzun bir süre
sessiz kalarak mesajı yorumlar, ama engel aşılır. Eş günlerde
DHKP-C de Başbakan Erdoğan'ın çalışma katını ve süreci koordine
eden Adalet Bakanlığı'nı RPG ile vurur.
23 Şubat'ta ikinci BDP heyeti adaya gider. Heyette Sırrı Süreyya
Önder, Pervin Buldan ve Altan Tan vardır.
28 Mart'ta Milliyet gazetesi BDP heyetinin İmralı'da yaptığı
görüşmenin içeriğini yayımlar. “Haber” kamuoyuna bomba gibi düşer.
Bu haberle ikinci bir Habur provokasyonu hedeflenmiş gibidir.
Erdoğan sert çıkar.
Ancak o görüşmede bile, Öcalan 7 Şubat MİT darbesi için “MİT'i
düşürseydiler, Türkiye'deki tüm kaleleri düşürmüş olacaklardı.
Erdoğan bu komplonun parçası değil. [Paris suikastları için] Sterk
MİT kaynaklı demiş, mümkün değil. Ha Sakine'yi vurmuşlar ha bizi
vurmuşlar. Hakan Fidan tutuklansa, sonra sıra Başbakan'a gelecekti”
demektedir.