Türkiye'deki aydın tipolojisi üzerine epey analiz yazdım.
Bunları yinelemek için hiç iştahım yok. Bu imza kampanyaları da
gerçekten çok sallapati yapılır ve genellikle akademi ve medyayı
elinde tutan “aydın babaların” hakimiyetinde ilerler. Çok etkisi
olmaz. Çünkü toplumda bir karşılıkları yoktur. Söze müdahale gücünü
test etmek için antrenman niyetiyle yapılır. Bir de devrim
hevesleri kursağında kalan, ama sokaklarda aktivizm kasmaktan da
yüksünenler için iyi bir performans sanatına dönmüştür.
Yani eve koşu bandı almak gibi bir şeydir…
Tabii, Türkiye'nin ilk ciddi halk hareketi olan AK Parti'ye karşı,
elit direnişinin bir seppuku'su olarak da görmek doğru olacaktır
son imza kampanyasını...
Normalde, aydının bir halk hareketinin yanında, buna yönelen
siyaset dışı kalkışmaların da yanında olmasını beklersiniz. (Bu
kanı yine aydınların yarattığı bir yanılsamadır. Böyle örnekler çok
azdır tarihte.) Bunun için AK Partili olmaya gerek yoktur. Şiddetin
bir mücadele yöntemi olamayacağı konusunda sağlam bir ilkeye
yaslanmak, gerektiğinde de AK Parti'ye eleştirilerini yapmak
yeterlidir. Bugün Türkiye'nin ihtiyacı olan aydın müessesesi budur.
Ama bunu aranan adreste bulunması bazı yapısal nedenlerden ötürü
henüz daha mümkün değildir.
Bunun Türkiye'ye özgü ve küresel nedenleri var.
Türkiye'ye özgü nedeni, aydın sınıfının aşağı doğru nasıl
saçaklanırsa saçaklansın, Türkiye'nin kurucu ideolojisi olan
jakoben laiklik ve Batılı yaşam biçimleri kategorisinden neşet
etmiş ve burada statü oluşturmuş olmasıdır. Bu nedenle Menderes'in
idamını uzun süre demokrasi bayramı olarak kutlamış, kemalist/laik
ordunun devrim yapacağına inanmışlardı. Muhtemelen 1980 darbesi bu
kesimi vurmasa ve 1960 karakterinde ilerleseydi, böyle düşünmeye de
devam edeceklerdi.
Sonuçta ister Fransız Devrimi'ne, ister 1917 devrimine dayansın, bu
aydın tipinin işletim sisteminde “şiddet” hala temel dengeleyici,
düzenleyici, kurucu bir unsur olmaya devam eder. Dinden bir türlü
kopmamış geniş kitleler ise fobik yaklaşımın öznesidir.