Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümetimiz büyük bir beceriyle dış
politikada sonuç alıcı hamleler yapıyorlar.
Düne kadar Rusya, İsrail ve Mısır ile ilişkilerin limoniliğini
dillerine dolayanlar, bugün de bu gelişmeleri itibarsızlaştırmaya
çalışmaktalar.
Bizim en büyük şansızlığımız ne Ortadoğu’ya, ne Balkanlara ne de
Kafkaslara komşu olmamız.
Bizim en büyük şansızlığımız böyle gayrımilli, pespaye bir
muhalefet ve medyaya sahip olmamızdır.
Dolayısıyla, bu arkadaşlar Türkiye’ye düşmanlık eden kim varsa
kendilerini ona adıyorlar. Olur da, adadıkları aktör Türkiye ile
ilişkileri normalleştirdiğinde, ihanete uğramış kıskanç aşık gibi
“Ya benimsin, ya da kara toprağın” moduna geçiyorlar.
Hatırlayın, kendilerine göre Türkiye’nin ümüğünü Avrupa’dan
sıktıklarını düşündükleri günlerde, Merkel göçmen krizi için
Türkiye’ye geleceğini açıkladığında, bu şahıslar toplaşıp “Merkel
gelme” bildirisi yayımlamışlardı.
Kılıçdaroğlu ve Demirtaş Avrupa ve ABD’de geçirdikleri “nitelikli”
zamanları ülkelerine harcasalardı, oylarında anlamlı bir kıpırtı
olabilir, en azından kendi halklarının nezdinde bir itibarları
olurdu.
AK Parti’nin dış politika stratejisini eleştirmek başka şeydir, her
krizin üzerine utanmazca atlamak başka bir şey. Dış politika, iç
siyasi çekişmenin bir devamı, içerde kaybedilen iktidarın arandığı
saha değildir.