PKK zaten en başından beri, Çözüm Süreci ile birlikte ülkeyi
terk etmeyi, silahla elde ettiğini düşündüğü avantajı kaybetmeyi ve
butik bir PKK ülkesi kotarma amacından vazgeçmeyi içinden
sindirememişti.
Zaten Murat Karayılan 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra, özgüven
patlamasıyla olsa gerek, “Çözüm Süreci'ne hazırlıksız yakalandık,
TC'ye nihai savaşa hazırlanıyorduk, Öcalan'a karşı çıkamadık, hata
ettik” diyordu.
Eğer Suriye'deki savaş bu şekilde seyretmeseydi, PKK sınırı terk
etmek, bunu yapmaya yanaşmazsa, halkla yüz yüze gelmek zorunda
kalacaktı. Ve bunu istemiyordu. Kürt vatandaşlarımız bu süreci
satın almıştı. Tabii ki eksikler vardı. Ancak herkes eksiklerin
tamamlanmasının bir zaman meselesi olduğunu, kaldı ki, artık
Türkiye'de silahla hak aramanın devrinin kapandığını kabul
ediyordu.
Artık Kürt gençlerini alıp dağa çıkarmak, nedensiz yere ölüme
götürmenin şartları kalmamıştı. Bence PKK ve onun güdümündeki sözde
siyasetçileri en çok endişelendiren durum da buydu. Onlar her ne
kadar hükümeti yavaş kalmakla suçlasalar da, sürecin fevkalade
yoluna ilerlediğini, asıl unsur olan psikolojik eşiklerin
aşıldığını biliyorlardı.
AK Parti'nin beklemedikleri şekilde eski devlet aklı ve
pratiklerinden ayrışması, yıkılmaması ve ayakta kalması, şiddeti
gittikçe anlamsız hale getirirken, Kürtler de ilk kez barışın
tadını alıyordu.
Yani örgüt toplumsal desteğini yitiriyordu. HDP üzerinden muazzam
bir dönüşüm fırsatının tüm zemini hazırlanmıştı. Siyaseti
güçlendirseler korkmalarına da gerek kalmayacaktı. Ama onlar işin
orasında değillerdi. Ellerindeki devasa ölüm makinesini emekli
olmak için terk edemezlerdi. Hem zaten, bunca yıldır düşüp
kalktıkları ülkelerin istihbarat teşkilatları bunu asla
affetmezdi.
Kaba şiddet uygulamak kolay. Asıl cesaret gerektiren dönüşüm için
örgüt liderlerinin zihinsel hazırlıkları da, yeterli cesaretleri de
yoktu.
Artık ikinci bir Silvan provokasyonu da onları kurtarmazdı. Çünkü
halk barışı satın almıştı. Öte yandan, Oslo, İmralı zabıtlarının
sızdırılması gibi onca “acil durumda basınız” butonları harekete
geçirilmiş, halk bu oyunları yutmayacağını, barış için risk alan AK
Parti'ye sahip çıkacağını göstermişti.
Üstelik, şu Kürtler de epey dindar insanlardı. Ortak inançlar,
İslami evrensel değerler, Çözüm Süreci'nin sigortası gibiydi.
Nevruz'da Diyarbakır'da okunan bildirilerin içeriğinden nefret
etmişlerdi.