Ülkede bir gerginlik olduğu, bu gerginliğin bir ateş topuna
dönüştürülerek ülkenin ihtiyacı olan reformları gerçekleştiren AK
Parti'nin önüne bir cüruf yığını döktüğü ortada. Bu yığın
temizlenmeden, belli ki reform sürecinde sıkıntı yaşanacak.
Dolayısıyla, AK Parti'nin “bu sorunun müsebbibi ben değilim, beni
ilgilendirmez demesi” de mümkün değil ki, zaten partinin de böyle
bir tavrı yok.
Yok ama, AK Parti kendisine kurulan tuzaklara direnir ve onlara
karşı koyar, bu “meşru müdafaa” sürekli olarak “kutuplaşmayı
arttırma” yaftası yerken, bu işi başarmak da o kadar kolay değil.
Ortaya derinlikli bir strateji koymak gerekiyor.
Gezi kalkışması ile farklı bir faza geçen harekât, tüm muhalefet
partilerinin, yerli ve yabancı medya tröstlerinin aynı hizaya
gelmesini sağladı. Bu ittifak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde
Selahattin Demirtaş'ı yarışa sokarken, aslında genel seçimlere
dönük “birşey” deniyordu. Sayın Erdoğan'ın birinci olmasa ikinci
turda yüzde 60'la seçileceği kesindi. O yüzden asıl strateji, 7
Haziran Genel Seçimleri'ne dönüktü.