Türkiye ABD ilişkilerinde son yıllarda ilk kez sorun, söz
düellosundan çıkıp fiiliyata iniyor. 1974 Kıbrıs çıkarmasından
sonra fiili bir uygulamayla karşılaşmıştık ama o ağırlıkla askeri
ambargoydu. Şimdi işin rengi ciddi biçimde değişti.
Ne Türkiye eski Türkiye, ne de ABD eski ABD. Küresel süreçte iki
ülkenin çıkarlarının çatıştığı bir dönemdeyiz. Sadece son birkaç
yılda yaşananlara bakın. ABD ile Türkiye'nin karşı karşıya
gelmediği bir olay yok. Mısır'dan Suriye'ye, FETÖ darbesine
destekten PKK'ya, askeri yardıma kadar bir dizi alanda ABD
gözümüzün içine baka baka Türkiye karşıtı bir tutum aldı.
Buna Kudüs meselesini, S-400'leri de ekleyin... Bir anlamda İsmet
Paşa'nın 1964'te Johnson mektubuna verdiği söylenen; "Yeni bir
dünya kurulur, Türkiye de orada yerine alır" cevabının gerçeğe
dönüşebileceği bir zamandayız.
Son BRICS ülkeleriyle Türkiye'nin yakınlaşması da bunu gösteriyor.
ABD, bu süreci tersine çevirmek için darbe dahil ne yaptıysa
engelleyemedi. Bu da ABD'deki Türkiye karşıtlarını çıldırtıyor.
ABD'de öyle bir hava oluştu ki, Başkan Erdoğan düşmanlığı açık açık
seslendirilir oldu. Başkan Erdoğan'a müesses nizamdan biraz farklı
bakan Trump ve ekibi de o dalgaya katıldı. Bunun görünür nedeni
Evangelist Rahip Brunson...
Bunda kasımda yapılacak ABD seçimlerinin de katkısı var ama
gerilimi yükselten sadece o değil. Brunson olayı, Türkiye'yi
sıkıştırmak, zora sokmak için bir bahane olarak kullanılıyor. Bu da
Trump'la karşıtlarını buluşturuyor. Cephe genişledi ve arkasında
ciddi bir kamuoyu desteği var. Bu yüzden de ABD-Türkiye tarihinde
sanıyorum ilk kez iki bakan hakkında, İçişleri Bakanı Süleyman
Soylu ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'ün "ABD'deki mal
varlıkları"na el konuldu. Gerçi bu sembolik bir karar ve karşılığı
yok ama ağır bir karar. Dertleri 16 Nisan referandumundan bu yana
sürdürdükleri ekonomik darbeyi derinleştirmek ve Türkiye'yle ilgili
negatif algı oluşturmak.
Bu iki bakanın seçilmesi de tesadüf değil. Gerekçe Rahip Brunson
olsa da arkasında FETÖ gerçeği de var. Çünkü bu iki bakanlığın
FETÖ'ye ve PKK terörüne karşı mücadelede ciddi rol oynadıkları
biliniyor ve ABD derin aklı bundan hayli rahatsız.
Bütün bu negatif tabloya rağmen, ABD Türkiye ilişkilerinin kolay
kolay kopmayacağı da biliniyor. Gelinen nokta işleri çetrefilli
hale getirse de hâlâ kapılar açık ve Türkiye o kapıları
zorluyor.
ABD'de Milli Savunma Bakanı Mattis'in açık tavrı, Dışişleri Bakanı
Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo,
Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın ve ABD Ulusal Güvenlik
Danışmanı John Bolton arasında görüşmeler sürüyor ve sorunu daha da
derinleştirmeden çözme ihtimalini güçlendiriyor. Bu açıdan bugün
yapılacak Çavuşoğlu-Pompeo görüşmesi önemli ve yeni bir kapı
aralayabilir.
Bu da hemen olmasa da yakın gelecekte, ekime kadar yeni adımların
atılacağına işaret. Ancak şu gerçeği de unutmayalım: ABD haksız
biçimde tutukladığı Hakan Atilla'yı bırakmadığı, FETÖ elebaşı
Gülen'i sahiplendiği ve PKK-PYD hattına destek verdiği sürece
ilişkiler düzelmez tam tersine derinleşir.
Dahası, Türkiye'nin bağımsızlığına ve çıkarlarına sahip çıktığı, bu
yüzden de ABD ile birçok alanda karşı karşıya geldiği gerçeği var.
Bundan sonra o gerçekle yaşayacağız.