Halkın doğrudan karar vereceği tarihi bir referanduma gidiyoruz.
Türkiye'de başını CHP'nin çektiği bürokratik vesayetçi yapılar,
bundan hep korktu ve halka gitmek yerine hep Anayasa Mahkemesi'ne
gitti.
İlk kez CHP'de Anayasa Mahkemesi'ne gidip gitmeme konusunda derin
bir tartışma yaşanıyor. Bu da değişim için bir başlangıç...
Referandum nedeniyle CHP ikiye bölünmüş durumda.
Bir kesim, "CHP halktan korkuyor" denmesin diye Anayasa
Mahkemesi'ne gidilmesini istemiyor, öteki kesim de, "artık geri
adım atamayız" diyor.
CHP'de yaşanan bu tartışma, "Hayır Cephesi"ndeki handikaplardan
sadece biri. Ama asıl handikap sokağa indiklerinde yaşanacak.
Çünkü hayır cephesindeki hangi siyasi partiye ve aktöre bakarsanız
bakın, ya otoriter bir geçmişi var, ya tek adamla yönetiliyor ya da
siyasi hedef olarak "Proletarya diktatörlüğü"nü savunuyor. Tabii
açık açık şiddet ve terörü savunanlar da var.
Bu, cephenin medya ve akademisyen ayağı da pek farklı değil. Bütün
bu yapıların yan yana geldiğini düşünün. CHP, HDP, DSP, PKK, DHKP-C
ve FETÖ...
Hepsi de "diktatörlük" getireceği gerekçesiyle referanduma "hayır"
diyor.
Gerçi CHP bu dizilişe daha doğrusu "terör örgütleriyle" yan yana
getirilmeye kızıyor ama ne yazık ki sokakta böyle bir gerçeklik var
ve bu tablo yaşanacak.
Bakın PKK daha şimdiden Cumhurbaşkanlığı sisteminin "diktatörlük"
getireceği propagandasını yapmaya başladı bile... Hem de birçok
terör örgütüyle ortak bir platform kurarak. HDP ne yapacak? O da
sokağa inip PKK'nın izinden yürüyecek. Solun bir kısmı da aynı şeyi
söyleyecek.
Peki, kendilerinde durum ne?
Hangisi demokratik bir yapıya sahip? Hangisi demokratik bir toplum
projesi öneriyor? Hiçbiri... Hepsinde lider sultası var ve liderler
doğal süreçlerle değişmiyor.
7 Haziran seçimlerinde ciddi oy alan HDP'ye bakın... Bırakın eş
başkanlarını, milletvekillerini bile parti tabanı veya yönetimi
değil ya Öcalan ya da son dönemde olduğu gibi Kandil belirledi.