Türk-Alman ilişkilerinde yaşanan krizlerde etkili olan
faktörlerden biri de Almanya’dan Türkiye’ye yöneltilen demokrasi ve
insan hakları konularındaki suçlamalardır. Ankara tarafından bu tür
suçlamalar iç işlerine müdahalenin bir vesilesi olarak görüldüğü
için tepkiyle karşılanıyor.
İnsan hakları ve demokrasi gerekçe gösterilerek başta Cumhurbaşkanı
Erdoğan olmak üzere Türkiye yöneticilerine karşı başlatılan
eleştiriler zamanla karalama kampanyasına dönüştü. Önce medyanın
belli kesimleri ve marjinal bazı siyasetçiler tarafından başlatılan
bu kampanya zamanla genişleyerek medya ve siyaset dünyasının
neredeyse tamamına yayıldı.
Almanya tarafından demokrasi ve insan hakları alanında meşru
eleştiri olarak görülen, Türkiye tarafından ise iç işlerine
karışmanın aracı olarak bilinçli bir şekilde yürütülen karalama
kampanyası olarak nitelendirilen bu suçlamaların gerçek mahiyetini
anlamak için bazı sorular soralım.
Öncelikle Almanya’nın Türkiye politikasını şekillendirirken,
Türkiye’de demokrasi ve insan haklarının gelişmesini mi yoksa kendi
ekonomik ve güvenlik çıkarlarını mı göz önünde tuttuğu sorusunu
sormak gerekiyor. İkisi arasında bir çatışma söz konusu olduğunda
Berlin hangisini tercih ediyor?
Almanya, Türkiye politikasında hep insan hakları ve demokrasiyi
önceleyen bir politika mı izlemiştir? Örneğin 12 Eylül ve 28 Şubat
darbeleri sırasında demokrasiyi savunmak için şimdi olduğuna benzer
bir şekilde medya kampanyası yürütmüş müdür?
Berlin’in dış politikası genel olarak insan hakları ve demokrasiyi
önceleyen bir çizgide midir? Çin, Rusya, Suudi Arabistan, Mısır ve
ABD gibi ülkelere karşı da bu gerekçelerle medya ve siyasetçilerin
yoğun katılımlarıyla karalama kampanyaları yürütülüyor mu?
Almanya’nın kendi içerisinde insan hakları alanında yaşanan
sorunlar ne düzeydedir? Her yıl başta Müslümanlar olmak üzere,
yabancıları hedef alan binlerce saldırının önlenmesi konusunda
Alman makamları neden yeterince çaba sarf etmiyor?
2016 yılında sadece sığınmacıları hedef alan 3 bin 533 saldırı
Alman polisince engellenemez miydi? Bu saldırılarda yaralanan 43’ü
çocuk 560 kişi insan haklarına sahip değil miydi? Bu ırkçı
saldırıları engellemekten aciz bir ülkenin başka ülkelere insan
hakları dersi vermesi ne kadar meşru?