"Olağanüstülükler çağı" olarak tanımladığım çok sert
bir uluslararası iklime girdik. 11 Eylül saldırıları,
ardından gelen ülke işgalleri ve terörle mücadele
çağı söylemleri ile sınırlı değil bu “olağanüstülükler çağı".
Bütün bunlar, coğrafyamızda yaşadıklarımız, Türkiye içinde
yüzleştiklerimiz, merkez güçler
arasındaki örtülü savaşlar, terör örgütlerinin böylesine
destek görmesi, küresel ölçekte değerlerin
anlamsızlaşması değil anlatmak istediğimiz.
Bunlar belki hazırlık dönemleriydi.
Daha dar bunalımlardı. Daha üstesinden
gelinebilecek krizlerdi. Tanık olduklarımız zaten olağanüstü
gelişmelerdi. Ama endişem ve gözlemlerim, kişisel okumalarım
daha vahim, endişe verici bir uluslararası
kaosa işaret ediyor. Gürültülü, sıcak çatışmaların değil,
sessizliğin haber verdiği, dikkatli izleyicilerin
gözlemleyebileceği bir fırtına yaklaşıyor.
Çılgınlıklar dönemi: İflası engelleyecek güç kalmadı
Bu fırtına, sadece Türkiye ile ilgili değil. Sadece coğrafyamızla
sınırlı değil. Uluslararası sistemin tamamen çözülmesi,
çökmesi, ortaklık alanlarının darmadağın olması,
geleneksel ittifak ilişkilerinin anlamsızlaşması,
devletler ve toplumlar arasındaki güven ilişkilerinin yok
olması, sistemik iflasın başlamasıdır bu.