1 Kasım Türkiye'nin siyasi tarihinde bir
dönüm noktası olacak. Benzer ifadeler hep söylenir, biliyorum
ama iç politikaya, seçime dönük bir yorum
değil buradaki kastım. Çünkü bu kırılma, Türkiye'nin
geleceğinin şekillenmesini birebir belirleyebilecek etkide
olacaktır.
7 Haziran seçimlerinden hemen sonra anladık
ki, ya o büyük yürüyüşü devam ettireceğiz ya da
Suriyeleşeceğiz. 2 Kasım'da da bu sorunun cevabını
arayacağız. Ya yüz yıldır verdiğimiz büyük mücadeleyi
kaybedeceğiz ya da yola devam edeceğiz. Bütün
önyargılarımızdan, ön kabullerimizden kurtulup bu soruyu kendimize
sorduğumuz zaman, bunun ne anlama geldiğini pekala anlayacağız.
Önümüzdeki bu iki seçenekten başka hiçbir
yol görünmemektedir.
Türkiye'ye karşı fiili işgal başlatılmıştır!
Bölgesel kaosun sınırlarımızı zorladığı, yer
yer içeri girip bazı illerimizde fiili
işgal başlattığı ve bu işgalin içeriden
yoğun destekaldığı bir dönemdeyiz.
Yeniden parçalanmış iktidar günlerine
dönüş, merkezin zayıflaması, ülkenin ana
hassasiyetinin merkezin dışına itilmesi
Türkiye'yi omurgasız bırakıp tamamen
savunmasız hale getirecektir.
Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.
Türkiye için en hayati, öncelikli konu ana omurganın
sağlam tutulmasıdır. Bu sağlandıktan sonra her türlü
tehdidin üstesinden gelmek mümkündür.