Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dün başladığı Ortadoğu turu, kişisel
okumalarıma göre, son dönemlerin en kritik ziyaretlerinden biridir
ve oldukça dikkatli izlenmesi gerekmektedir. Bahreyn, Suudi
Arabistan ve Katar ziyaretlerini sadece ekonomik önceliklerle
sınırlamak ciddi bir eksiklik olacaktır.
Suriye'de ateşkes sağlandıktan sonra S. Arabistan ve Körfez'i içine
alan “yeni bir durum” söz konusudur ve bu da savunmadır. Bölge
ülkeleri, bütün enerjilerini savunmaya ayarlamış, bir “İran
tehdidi” üzerine yoğunlaşmış, ekonomisi ve dış politikası büyük
oranda güvenlik eksenli hale gelmiştir.
İRAN KÖRFEZ ÜLKELERİNİ DE, TÜRKİYE'Yİ DE TEHDİT ETTİ
Burada ABD'nin yeni yönetimi ile Türkiye'nin pozisyonu birinci
derecede belirleyici olacaktır. Yeni savunma arayışı içinde ABD,
İngiltere, Fransa gibi ülkelerin yanında Türkiye'nin merkezi
pozisyonu ne olacaktır, Ankara yeni bölge politikalarında ne kadar
ağırlık kazanacaktır, işte bu ziyaretler çerçevesinde yapılacak
görüşmelerin önemi buradadır.
Özellikle ABD'nin yeni Başkanı'nın İran karşıtı politikaları,
Tahran'ın Suudi Arabistan'ın Başkenti Riyad'ı hedef alan ve
Yemen'deki Husiler üzerinden yürüttüğü füze saldırıları, Basra
Körfezi ülkeleri ile S. Arabistan'ın açıktan İran tarafından tehdit
ediliyor oluşu, yine İran'ın Suriye'de dolaylı olarak Türkiye ile
savaşa tutuşması ve Ankara'nın bölge politikalarını hatta en hassas
güvenlik kaygılarını hedef alan saldırganlığı çok ciddi sonuçlar
doğurdu.
MÜSLÜMAN DÜNYA İLE İRTİBATINI BİTİRDİ
“Yeni durum” budur ve öyle sanıyorum ki, uzunca bir süre bölge bu
cepheleşmeye göre biçim alacaktır. DEAŞ ve PKK/PYD gibi terör
örgütlerinin pozisyonu da bu çerçevede birebir değişecek, yeniden
formatlanacak ya da üstlendikleri rol dramatik bir şekilde
değişecektir. Cepheleşme, Suriye'nin geleceğini, harita
çalışmalarını, Türkiye'yi kuşatmaya ayarlı terör koridorunun
geleceğini de etkileyecektir.
1979 devriminden bu yana İran hiçbir zaman Müslüman coğrafyada bu
kadar itibar kaybetmemişti. Özellikle Halep'te yürüttüğü
katliamlar, Müslüman dünyanın vicdanında çok ağır yaralar açtı.
Hizbullah ile Suriye içinde yürüttüğü saldırılar da öyle. Tahran
yönetimi, sanki bilinçli şekilde, Müslüman dünya ile ayrışmaya
girdi, arasına mesafe koydu, bu dünyayı tehdit etmeye başladı.
MEZHEP ÇATIŞMASI DEĞİL FARS YAYILMA HARİTASI..
Bu da; İran'ın artık “devrim” sonrası radikal bir değişim yaşadığı,
siyasi eğilimlerini değiştirdiği, Fars emperyalizmine yönelik
stratejik yayılma haritası izlediği gibi bir gerçeği ortaya
çıkardı. Bunlar ortadayken yayılma politikalarının Şii-Sünni mezhep
çatışması gibi pazarlanması ise ciddi bir tehlikedir ve işin
gerçeği olayın mezheplerle hiçbir alakası yoktur.