ABD Başkanı Trump, dün imzaladığı başkanlık kararnamesiyle
İran'a yönelik ekonomik yaptırımlarının ilk bölümünü resmen
uygulamaya koydu.
Buna göre İran'ın ABD dolarına erişimi, devlet tahvili satması,
altın ve diğer değerli madenler ile çelik, alüminyum, kömür gibi
metallerle ticaret yapması, yolcu uçağı veya parçalarını ithal
etmesi yaptırıma tabi olacak. Dahası, yabancı şirketlerin İran'ın
otomobil sektörüne girmesini önleyecek yaptırımlar da paket
kapsamında.
Üstelik bu paket, dünya piyasalarına ve uluslararası şirketlere bir
'uyarı' niteliğinde... Zira esas vurucu darbe, 5 Kasım'da yürürlüğe
girecek olan ikinci yaptırım paketinde gelecek; çünkü İran'ın temel
finans kaynağı olan enerji ithalatına yaptırım getirilecek.
Şimdiden İran'dan ham petrol ithalatını azaltacağını duyuran
ülkeler bile var. İlk paketle İran'da 1 milyon kişinin işsiz
kalması beklenirken, ikinci paket sonrası ne olacağı belirsiz. ABD,
İran'daki rejimi indirmeye ve ülkeyi bir iç savaş batağına
batırmaya kararlı şekilde devam ediyor.
Bu dönemde, ABD'nin Türkiye'yi yaptırımlarla sıkıştırmaya başlaması
tesadüf değil elbette. Hele mevzu sadece bir 'rahip' meselesi hiç
değil. Bazı analistlerin dediği gibi Trump, ne yapacağı belli
olmayan bir kaçık hiç değil!
Çin'in yükselişi, ABD'nin II. Dünya Savaşı sonrası tesis ettiği
hegemonisine karşılık son 70 yılda çıkan tek esaslı tehdit. "Bir
Kuşak, Bir Yol Projesi" bu tehdidin merkezini oluşturuyor. Bu
projeyi, sadece devasa altyapı ve imar işi gibi görürseniz
yanılırsınız. 65 ülkeyi kapsayan, dünya nüfusunun %70'ini içine
alan, dünya enerji rezervlerinin %75'ini içeren, 8 trilyon dolarlık
bir yatırımdan bahsediyoruz. Rusya'nın kendisini Arktik'ten ve
güneyden kuşatan bir projeye destek vermesi boşuna değil. Mevzu
sadece ekonomiye indirgenemeyecek kadar büyük.
Bir Kuşak Bir Yol Projesi'ni, Başkan Xİ, 2013'te duyurmuştu. Aynı
yıl, başka bir büyük atılımın daha haberini vermişti: Asya Altyapı
Yatırım Bankası. 2016'da resmen kurulan ve en büyük hisse payı
Pekin'de olan bankaya, NATO üyesi ülkelerin nerdeyse yarısı üye
oldu. Ki İngiltere'nin bunlardan biri olması büyük ses getirmişti.
AAY deyince, Japonya hariç tüm büyük Asya ülkeleri de dahil sadece
iki yılda 86 devletin üye olduğu bir finans gücünden, Dünya Bankası
ile Uluslararası Para Fonu'na (IMF) alternatif, ABD merkezli finans
düzeninin rakibi bir kuruluştan bahsediyoruz.
Yani Çin, hem dünya ticaret güzergâhlarını devrimsel biçimde
değiştirecek, hem politik nüfuzunu 'imparatorluk' seviyesine
taşıyacak hem de Batı merkezli ekonomik yapılanmayı alt üst edecek
bir güç olarak ortaya çıkıyor. Bu güç mücadelesinin kalbindeyse,
enerji alanındaki rekabet (şimdilik savaş demeyelim) yatıyor. Yani
Trump sonrası ABD'nin stratejik müttefiklerinin Doğu Akdeniz enerji
savaşlarındaki ana oyunculardan İsrail ile enerji zenginliği malum
Suudi Arabistan olması tesadüf değil.
İsrail ile yakınlığı salt Evanjelist tabana yönelik bir seçim
çalışması gibi göstermek, okuyucunun zekâsına hakaret etmektir.
Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Mısır ile Yunanistan,
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail'in Doğu Akdeniz'de ortak
tatbikat yaptığı bir vasatta, Türkiye'nin Doğu Akdeniz enerji
havzasından zor kullanılarak dışlanmaya çalışılacağı ve ABD'nin
buna öncülük yapacağını öngörmemiz gerekir.
Pişirilmekte olan savaşın temelini doğru anlamamız ve anlatmamız
gerek; gelmekte olana hazırlıklı olmamız için bu şart.