Bu köşeyi yazmak için Perşembe akşamı bilgisayar başına
oturdum. Ve geçen bir haftaya baktım.
Türkiye’de neler oldu diye...
Şehit vermeye devam etmişiz. Oğuz Güven ve Barbaros Muratoğlu
tahliye edilmiş ama, meslektaşımız Enis Berberoğlu apar topar
tutuklanmış. Sırları dökülmüş bir haber yüzünden. Başka... İftar
davetleri devam etmiş. Kolalı peçeteli, paket menülü ve gücün
yettiğince yeryüzü sofralı.
Dünya Bankası’na göre yapay büyümeye dayalı “Biz neymişiz be
abi” dedirten konuşmalarla, UNICEF’in listesinde, eğitim
kalitesinde sonunculuğumuzu öğrenmemizle geçmiş günler.
Hukuku, hürriyeti, özgürlüğü, insan haklarını arayan “Adalet
Yürüyüşü” ile somutlaşan günler. Cumhurbaşkanı’nın Amerika’da 12
koruması için alınan yakalama kararı karşısında, “Bu nasıl hukuk”
dediği gibi, hukuk arayışı ile geçen günler.
Merak ediyorum 69 yaşındaki Kılıçdaroğlu, bu sıcakta, bir de
25 gün sürecek 400 kilometrelik bu yürüyüşe nasıl dayanacak? Hak,
hukuk, adalet bir yana, can bir yana... Tıpkı 100 günü aşan ve
tehlikeli bir hal alan açlık grevine hapiste de devam eden ve tek
istekleri işlerine geri dönmek olan iki akademisyen kardeşimiz
gibi.
İşte bütün bu olumsuzlukları bir kenara itip, kısa kısa
yazılar yazdım bu hafta. ‘Light’ cinsinden. Bu arada baba olan
okuyucularımın Babalar Günü’nü kutlamayı da unutmadım
tabii.
Hadi başlayalım.
ALIŞTIK
Şu hale bakın. Biz ablukaya alınan Katar’a kargo uçaklarıyla
yiyecek yağdırıyoruz, o da onu ablukaya aldıranlara milyar
dolarlar...
Yoksa eteklerinden dolar akan bu Araplar bizimle alay mı
ediyor. Hiç merak etmeyin, birkaç güne kadar Suriye’de olduğu gibi
Katar’da da iyot gibi açığa çıkarız. Alıştık artık. Bir de “Bu iş
bayrama kadar bitsin” dedik. Anladınız değil mi? Tamamen
duygusal.
EDERSE
11 aydır hapiste yatan emir kulu er, erbaş ve harp okulu
öğrencilerinin, tek suçu gazetecilik olan gazetecilerin, suçlarının
ne olduğunu bilmeyen, ancak hüküm