Abdülkadir Selvi, dün
Hürriyet gazetesindeki köşesinde ilginç bir bilgi verdi. ABD,
geçmiş IŞİD saldırıları öncesinde olduğu gibi, Ankara’ya detaylı
bir istihbarat vermiş. Amerikalılar, IŞİD’in
Türkiye’de ‘drone’ (insansız
hava aracı) kullanarak İncirlik Üssü ya da Ankara’daki Amerikan
elçiliğine yönelik bir saldırı planladığını söylemiş. Türkiye de
tedbirlerini alıp hem drone kullanımına kısıtlama getirmiş hem de
IŞİD’e karşı çemberi iyice daraltmış.
Bu bilgi bana ilginç geldi. Çünkü Türkiye ve
ABD arasındaki nevi şahsına münhasır ilişki biçimini en iyi anlatan
örneklerden biri.
Şöyle... Görünüşte Ankara ve ABD, hiç iyi
geçinmiyor dersiniz. 1950’li yıllardan beri süregelen dostluk, 15
Temmuz sonrası
Washington’ın Fethullah Gülen’in
iadesine yanaşmaması yüzünden son derece fırtınalı. ABD’nin
Suriye’de YPG’yle kurduğu ilişki de tuz biber ekti. Yorumcular,
yarım asırlık ittifakın en çalkantılı günlerini yaşadığımızı
söylüyor. Türk basınında, özellikle de iktidara yakın gazetelerde,
ABD
adeta ‘başdüşman’ gibi
her gün manşetlerde. Buna paralel olarak vatandaşlarımızın yüzde
72’si ABD’yi
bir ‘tehdit’ olarak
görüyor. (Pew Araştırma Merkezi) Amerikan basınında ise gün
geçmiyor ki Türkiye aleyhine okkalı bir yazı
çıkmasın.
Dedim ya, görünüşte bu
iş ‘koptu
kopacak’ gibi
algılanıyor.
Ancak bu görüntünün arkasında Türk-Amerikan
ittifakı iyi-kötü ilerliyor. Kurumsal olarak istihbarat paylaşımı
ve askeri işbirliği, her zaman olduğu gibi yoğun. ABD, Avrupa
ülkelerinden gelen “Türkiye’yi NATO’dan
atalım” fısıltılarının dillendirilmesine
bile izin vermiyor. Türkiye’nin zaten NATO’dan çıkma niyeti yok.
S-400 alımı ya da İran genelkurmay başkanının ziyareti gibi ara
sıra yapılan taktiksel hamleler
dışında ‘Batı ittifakı’ denilen
yapıya kurumsal anlamda bağlı.