Taraf gazetesi yöneticileri, sahteliği kanıtlanan Balyoz
belgeleri için yargılanıyor.
Ben prensip olarak, bu ağır ve karanlık bir dönemde yargının önüne
çıkan kimseyle ilgili ağzımı açmıyorum. Ancak Taraf, Türkiye’nin
kaderini belirledi; gazeteciliğin akışını değiştirdi. O yüzden iki
kelam etmek şart...
Öncelikle şunu doğru koyalım: Türkiye’nin demokratikleşmesi
misyonuyla çıkan gazete, daha ilk günlerden itibaren Gülen
Cemaati’ne mensup polis ve savcıların istediği yönde yayın yaptı.
Sadece Balyoz değil, Ergenekon,
KCK, Şike Davası, Odatv, Poyrazköy, Askeri
Casusluk, Hanefi Avcı’nın
tutuklanması, İlhan Cihanerolayı gibi sayısız
davada, adeta polis ve savcıların yayın organı gibi çalıştı, yüz
değil on binlerce insanın cezaevine gitmesini meşrulaştırdı.
(2011-2012’de sadece KCK’den gözaltına alınanların sayısı 10 bine
yakın.) Ahmet Altan’ın
KCK davasıyla ilgili kendi köşesinde koyduğu rezerv dışında; genel
hatlarıyla gazete, Gülen Cemaati’ni üzecek tek bir
yayın yapmadı.
Fakat gel gör ki yöneticileri, Taraf’ın Gülen Cemaati’yle ilişkisi
konusunda başından beri var olan soru işaretlerini giderecek tek
bir açıklama da yapmadı. Sadece haber akışı değil; yazar seçimi ve
maddi konularda da organik bir bağ olduğu, başından beri
konuşuluyordu. Medya ve iş dünyası, hep bu varsayımla hareket etti.
İş dünyasından çok uzak olmama rağmen, ben bile o dönem, bazı
işadamlarından, yargıdaki sorunlarının halledilmesi karşılığında
Taraf’a reklam ya da yardım istendiğini duymuştum.
Zaten Mehmet Baransu ve Yıldıray
Oğur, Balyoz belgelerini Cemaat’in kıdemli bir isminden
aldıklarını da itiraf ettiler. Taraf’ın İMKB’de halka arz sürecinde
bile akılla mantıkla açıklanamayacak bir servet artırımı söz
konusuydu. Nasıl oldu? Sahi neydi Taraf’ın çıkış öyküsünde
Cemaat’in rolü? Neden hâlâ bunu bize anlatmıyor Taraf
yöneticileri?
Yasemin Çongar’ı yıllardır tanırım. Taraf çıkalı
beri kendisini görmüş değilim; Ergenekon sürecinin başından bu yana
gazetenin üstlendiği misyonu tasvip etmediğim de ortada. Ancak
Yasemin’in bilerek ve isteyerek bir komploya alet olmayacağına
eminim. Ahmet Altan ve Yasemin’in Balyoz
ve benzeri belgeleri yayımlarken
sahiden ‘kandırılmış’ olduğundan,
Türkiye’nin sivilleşmesine katkıda bulanacağız diye önlerine geleni
sorgulamadan yayımladıklarına eminim. (Sadece onlar değil, o dönem
hükümet de aynı aymazlık içindeydi.)
Buraya kadar Yıldıray Oğur’un mahkemede
söylediği “Kusura bakmayın kötü
gazetecilik yaptık” tezini
kabul edebiliriz.
Ancak şunu kabullenemiyorum; Balyoz belgelerindeki sahtecilik, aynı
Ergenekon’daki uyduruk kaydırık işler gibi çok kısa zamanda ortaya
çıktı. Taraf yöneticileri, kendi yayımladıkları ve yüzlerce insanın
hapse girmesine neden olan belgelerin sonradan üretildiğini ayan
beyan gördükten sonra neden sessiz kaldılar? Neden mağdurun değil,
savcının savunuculuğuna soyundular?